İki akil adam ve iki farklı yakadan Kürt sorunu üzerine iki kitap
.
Her ne kadar “diğer il ziyaretlerinden farklı değil” dese de Cumhurbaşkanı Gül’ün, 2010 yılının son iki gününü Diyarbakır’da geçiriyor olması son derece anlamlı ve önemli bir olaydır. Onun bu gezisini yakından izleyen bir gazeteci olarak izlenimlerimi sizlerle detaylı bir şekilde paylaşacağım, bugünse Gül’ün ziyaretini anlamlandıran toplumsal, kültürel ve siyasal zemini daha iyi anlamamıza yardımcı olacak iki kitaptan söz etmek istiyorum.
Kavganın iki yakası
Kitaplardan önce yazarlarından söz etmek daha doğru olabilir. Kürt sorununun iki kanadının, kelimenin gerçek anlamıyla iki “akil adam”ı bunlar. İlki, yıllarını sosyalist mücadeleye adamış bir Kürt aydını, doktor Tarık Ziya Ekinci; ikinci yazarsa yine yıllarını Kürtçülük başta olmak üzere devletin zararlı gördüğü akımlarla mücadeleye adamış, MİT müsteşar yardımcılığından emekli olan Cevat Öneş. Ekinci 1926 doğumlu, yani Öneş’ten 16 yaş büyük. Ekinci 1965’te Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Diyarbakır Milletvekili seçilmiş, Öneş ise bir yıl sonra MİT’te çalışmaya başlamış.
Ne var ki bu iki kitabı, benim gibi birlikte okuduğunuzda Türkiye’deki Kürt siyasi hareketinin karşılaştırmalı bir tarihiyle karşılaşamıyorsunuz. Aslında Ekinci’nin bin sayfayı aşkın kitabı “Lice’den Paris’e Anılarım” (İletişim Yayınları) bu konuda, adından da anlaşılacağı gibi bize hayli zengin bir malzeme sunuyor. Sayfaları çevirdikçe dasece sosyalist ve/veya Kürt aydınları değil aynı zamanda devletin açık ve gizli görevlileriyle de karşılaşıyorsunuz.
Bun karşılık Öneş’in “Türkiye Ekseni: Tabular Yıkılıyor” (Yakın Plan Yayınevi) adlı kitabında otobiyografik herhangi bir detaya rastlamak mümkün değil. Çünkü Öneş, bazı meslektaşlarının aksine, MİT’in “emekli olduktan sonra teşkilat faaliyetlerinden kesinlikle söz etmeme” kuralına harfiyen, hatta belki de abartarak uyuyor. Yine de derinlikli ve hemen hepsi isabetli gözlemlerini, bunlardan hareketle geliştirdiği çözüm önerilerini MİT’teki mesaisine borçlu olduğunu kestirmek hiç de zor değil.
Bizlere öğrettikleri
Öneş’i emekli olmasından sonra tanıdım, yazılarından, kendisiyle yapılmış mülakatlardan ve ortak sohbetlerimizden çok şeyler öğrendim. Ondan en çarpıcı olan yön hiç tartışmasız son derece gerçekçi olması ve aşırılıklara meyletmeden Kürt sorununun köklü çözümü için hep makul, tüm tarafların kabul edebileceği ve dolayısıyla uygulanabilir öneriler geliştirmesidir. Öneş’i okur veya dinlerken insan şu soruyu kendine sormadan edemiyor: Acaba Öneş aynı perspektife MİT’te üst düzey görev yaparken de sahip miydi? Eğer öyleyse o ve kendisi gibi düşünenler devletin o yanlış Kürt politikalarının (dolayısıyla bunların yol açtığı faciaların)önüne geçemediler?
Tarık Ziya Ekinci’yi ise yıllardır bilir ve tanırım. Onda en fazla takdir ettiğim yön, sosyalist ve Kürt kimliklerini hep birlikte, imrenilecek bir şekilde taşıyabilmesidir; en azından benim algım böyle. Ne yazık ki Ekinci gibilerin sayısı hızla azalıyor. PKK ile birlikte Kürtlerde sosyalizm, sol gibi kavramlar birer “alt kimlik” haline geldi. İşin daha vahim yanı, Öcalan ve PKK’nın başını çektiği Kürt siyasi hareketinin, artık çok gerilerde kalmış/kalması gereken bazı sol perspektifleri kaba bir milliyetçilikle yoğurmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Ekinci gibi şahsiyetler ve onların deneyimleri barış içinde birlikte yaşamak isteyen tüm Türkiyeliler için son derece değerlidir.
Son bir temenni: Keşke Ekinci ve Öneş gibi Kürt sorununu yıllardır farklı kanatlarda iliğine kadar yaşamış “akil” ve “makul” kişiler biraraya gelip ortak bir ses üretebilseler.
İşte sözünü ettiğim bu iki kitabı, bu sesin üretimine ciddi bir katkı olarak tüm okurlara öneriyorum. Ve her iki yazara da çok teşekkür ediyorum.