Hizbullah’tan korkma, onunla yüzleşmemekten kork
.
Ansızın gelen tahliyelerle Türkiye’nin gündemine yeniden oturmuş olan Hizbullah’ı ne yapacağımızı hâlâ bilemiyoruz. Mahkeme yargıcına “fazla oksijen” aldığı izlenimi veren Ergenekon sanığı Arif Doğan’ın “Hüseyin Velioğlu’na Hizbullah’ı bizzat ben kurdurdum” demiş olması bile derdimize derman olmuyor çünkü Doğan sözlerini “ama bugünkü Hizbullah başka” diye sürdürüyor.
Galiba Türkiye’nin büyük çoğunluğu, tahliye edilenlerin bir an önce tekrar cezaevine konulmasını ve Hizbullah’ın adının bir daha asla anılmamasını tercih ediyor. Çünkü Hizbullah insanlara ürküntü, dehşet ve korku veriyor. Olabilir ama yoksaymanın Hizbullah söz konusu olduğunda hiçbir işe yaramayacağını düşünüyorum. Bunun yerine Hizbullah’ın, özellikle Kürtler arasında ciddi bir şekilde kök salmış toplumsal, kültürel ve siyasi bir realite olduğunu kabul edip onunla nasıl bir arada yaşanabileceğinin yollarını aramak gerekiyor. İşte bu düşünceden hareketle, birileri bıksa, kızsa veya artniyet arasa da Hizbullah üzerine yazıp çizmeyi sürdürmekte kararlıyım.
Operasyonların amacı
Bu uzun girişin ardından önceki gece Hizbullah’ın önde gelen isimlerinden Hacı İnan başta olmak bazı kişilerin örgütle bağlantı iddiasıyla gözaltına alınmaları konusunu irdelemek istiyorum. Gözaltı haberini ilk aldığımda, tahliyeden sonra sırra kadem basan Hizbullahçıların yakalanmaya başladığını düşündüm. Yanılmışım, İnan, tahliye edilenler arasında düzenli bir şekilde karakolda imza veren ender isimlerden biriymiş. Onun gözaltına alınması ülke çapında Hizbullah’a yönelik düzenlenen operasyonlarla bağlantılıymış.
Evet son günlerde Adana, İzmir, Mersin, Gaziantep gibi illerde Hizbullah’a yönelik operasyonlar yapılıyor ve çoğu bazı dernek ve vakıflarda üye veya yönetici olan çok sayıda kişi adliyeye sevk ediliyor. Güvenlik güçlerinin Hizbullah konusunda sarsılmış olan imajlarını tazeleme arayışları ne kadar etkili olmuştur bilemem ama son operasyonların çok akıl kârı olduğunu düşünmüyorum. Bu noktada bunları, KCK operasyonlarına benzetiyorum.
Çok basit bir akıl yürütmeden hareketle ortaya çıkan bir soruyla görüşümü açıklamaya çalışayım: Bir zamanların dehşet saçan örgütünün ağırlığının hemen hemen tümünü yasal faaliyetlere hasretmiş olması mı daha iyidir, yoksa bir zamanlar olduğu gibi tamamen yeraltında varlığını sürdürmesi mi?
Hizbullah hareketini yıllardır takip etmeye çalışan bir gazeteci olarak, son 10 yılda ağırlık verdikleri yasal çalışmaların örgüt üye ve yöneticilerini ciddi ölçüde değiştirip dönüştürdüğünü gözlemliyorum. Tabii ki yakın geçmiş akılda tutulacak olursa, bu çok kolay ve hızla tamamlanabilecek bir süreç değil. Ve yine Hizbullah bu süreci tek başına katedip tamamlayamaz.
Tercihinizi yapın
Bu bağlamda genel kamuoyunun, ama daha çok devletin ve onun ilgili birimlerinin baştan stratejik bir tercih yapıp nasıl bir Hizbullah’ı tercih ettiklerine karar vermeleri gerekiyor. Eğer tahmin ve temenni edileceği gibi silahtan mutlak bir şekilde arınmış bir Hizbullah arzulanıyorsa bunun zeminin yaratılmasında devlet üstüne düşen görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Bu açıdan bakıldığında son operasyonların Hizbullah içinde varlıklarını hâlâ koruyan şahinlerin, yani silah bırakmamada ısrar edenlerin ellerini güçlendirdiği ortadadır.
Tabii burada oldukça spekülatif bir ihtimal de karşımıza çıkıyor: Acaba devletin içinde herhangi bir kanat veya çevre, yarın bir gün belki ihtiyaç hasıl olur diye Hizbullah’ın silahla bağını tamamıyla koparmasını arzu etmiyor olabilir mi?
Dediğim gibi spekülatif bir ihtimal. Ama diyelim ki birileri böyle bir hayalin peşinde, geçmişteki deneyimlerinden sıkı bir ders çıkarmış olduklarını düşündüğüm (ve gözlemlediğim) Hizbullahçıların bir daha kendilerini kullandıracaklarını pek sanmıyorum.