HDP/BDP oyları Erdoğan’ın cebinde mi?
.
Dünkü yazımda, “çözüm sürecinde girilmekte olan yeni aşamanın cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bir ilgisi var mı?” diye sormuş ve tereddütsüz bir şekilde buna “Hem de çok ilgisi var” cevabını vermiştim. Maddeler halinde tekrarlayacak olursak:
1) Son yerel seçim sonuçlarını göz önüne alırsak, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminin kaderini büyük ölçüde HDP/BDP seçmeninin belirleyeceği anlaşılıyor.
2) Normal şartlarda HDP’nin kendi gücünü ölçmek için güçlü bir adayla seçime katılması, ikinci turdaysa seçmenini açık ya da örtülü bir şekilde AKP adayına (yüksek ihtimalle Erdoğan) yönlendirmesi bekleniyor.
3) Öte yandan Erdoğan’ın aday olması halinde, kafasındaki başkanlık sistemini dayatmasını daha da kolaylaştıracağı için ilk turda seçilmeyi hayal ettiğini biliyoruz. Yine, bunun belki de tek yolunun HDP/BDP’nin hiç aday çıkarmayıp alenen AKP adayını işaret etmesi veya hiçbir iddiası olmayan bir adayla seçime girip el altından AKP adayına oy verilmesini teşvik etmesi olduğunu da biliyoruz.
Öcalan medyaya konuşursa
HDP’nin aday çıkarmama veya zayıf bir adayla Erdoğan’ı ilk turda seçtirme gibi bir yola gidebileceğine pek ihtimal vermediğimi ancak siyasette her şeyin mümkün olduğunu tekrarlamak istiyorum. Hele işin ucu bir şekilde ülkenin en hayati sorunu olan Kürt sorununa çıkıyor ve Kürt siyasi hareketine (KSH) ve onun lideri Abdullah Öcalan’a cazip bazı teklifler sunuluyorsa bu son derece kritik işbirliği pekala mümkün olabilir. Tabii bunun için her iki hareketin tabanının ikna edilmesi gerekiyor. Açıkçası HDP seçmenini ikna etmek daha kolay olabilir.
Şöyle ki Öcalan’ın önümüzdeki günlerde medya temsilcilerine mülakat vermesi bekleniyor. Onun gazetecilere, hele bir de karşısında kamera varsa, Köşk seçimlerinde iktidar partisini desteklemenin neden daha iyi olacağını anlatması halinde sorun büyük ölçüde aşılabilir. Şu ana kadar olduğu gibi, milletvekilleri tarafından okunan mektup veya yazılı açıklamaların böylesine stratejik bir durumda pek işe yarayabileceğini sanmıyorum.
Erdoğan için çetin günler
Buna karşılık Erdoğan’ın, KSH ve dolayısıyla Öcalan’ın aleni desteğine sahip olması halinde kendi geleneksel tabanında yaşanabilecek olan kırılma ve kopuşların önüne geçmesi çok daha zor olacaktır. Gerek “demokratik açılım”, gerekse “çözüm süreci“ boyunca AKP’ye oy veren kesimlerin hatırı sayılır bir bölümü, büyük ölçüde Erdoğan’a güvendikleri için “nasılsa vardır bir bildiği, bizi satmaz” diyerek çok fazla ses çıkarmadı. Bu kişiler bütün bu süreçleri, çatışmaları durdurmaya yönelik bir oyalamaca olarak görüp işin ucunun Kürtleri tatmin edecek bir çözüme varmayacağını düşündü.
Ancak çözüm sürecinde yeni bir aşamaya doğru yol aldığımız şu günlerde, ortada bir oyalamaca filan olmadığı, sahiden kalıcı çözüme doğru adımlar atılmak üzere olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla destekçilerinin bir bölümünün kaygılarını köklü bir şekilde gidermek zorunda olan Erdoğan’ı çetin bir dönem bekliyor.
Şunu biliyoruz: AKP lideri öteden beri çözüm sürecini, KSH ile görüşen atanmış ve seçilmiş kurmaylarına “güvercin” olmayı uygun görüp kendisi kamuoyunda sık sık “şahin” çıkışlar yaparak belli bir dengede götürmeye çalıştı. Ancak iş ciddiye bindiği ölçüde bu stratejiden, diğer bir deyişle ikili dilden vazgeçmesi gerekecek ki galiba hızla o günle yaklaşıyoruz.
Muhalefetin hevessizliği
Tekrar BDP/HDP oylarının Köşk seçiminde nereye yöneleceği konusuna dönecek olursak şu üç olguyla karşılaşıyoruz:
1) KSH tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin kaderinin kendi ellerinde olduğu yolundaki değerlendirmeler BDP/HDP seçmeninin özgüvenini artırıyor.
2) KSH ile bir çözüm süreci yürütülmesine baştan itibaren itiraz eden, bunu engellemek için çok uğraşan CHP ile MHP’nin, hangi adayı gösterirlerse göstersinler Köşk seçimlerinde BDP/HDP tabanından kaydadeğer bir oy almaları pek mümkün gözükmüyor.
3) Bununla birlikte BDP/HDP seçmeninin bütünüyle AKP’ye, özellikle de Erdoğan’a sempatik baktığını da söyleyemeyiz. AKP liderinin KSH’nin yasal ve yasadışı alanda öne çıkan isimlerine yönelik küçümseyici üslubunun tepkilere yol açtığı ortada. Daha önemlisi hareket içinde epey etkili olan sol düşünceyle irtibatlı kişileri ve tabii ki Alevileri, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı için oy vermeye ikna etmekte Öcalan’ın sözleri bile yeterli olmayabilir.