Hatay’a olabildiğince dikkat ve özen
Yaklaşan mezhep savaşları ve Türkiye/2
Dünkü yazımızda hükümetin uzun bir süre bölgede yaşanan mezhep temelli saflaşmalardan uzak kalmaya çalıştığını, ama bir aşamadan sonra mezheplerüstü politikasını sürdüremez hâle geldiğini söylemiştik. Bunun sonucunda kısa süre öncesine kadar Tahran, Şam ve hatta Bağdat’la genellikle normal seyreden ilişkilerin bozulmaya başladığını görüyoruz.
Ankara’nın kabaca “Şii-Sünni saflaşması” olarak tanımlanabilecek bu gerilimde tekrar eski pozisyonuna dönüp, herkesle görüşebilen, gerginliklerin yumuşatılmasında, çatışmaların en azından ertelenmesinde etkili olan bir tür arabulucu olması şu an için mümkün gözükmüyor.
Meselenin yeterince kritik olan bölgesel boyutunu şimdilik bir kenara bırakıp ülkemize baktığımızda aynı ölçüde vahim bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü bu ülkenin tarihinde mezhep farklılıklarından kaynaklanan nice tatsız olay var ve mezhep konusu hep provokasyonlara açık bir hâlde önümüzde duruyor.
Yavuz imajı
Kuşkusuz Türkiye’deki Alevilikle Orta Doğu’da söz konusu olan Şiilik aynı şey değil; hatta farklılıkların benzerliklerden fazla olduğunu bile söyleyebiliriz. Fakat ülkemizde bazı çevrelerin Suriye ve İran’ı eleştirmek adına Alevileri rencide edecek söylemleri yaydıklarını görüyoruz. Alevilerin sayıca az olması, önde gelen talep ve beklentilerinin karşılanmaması ve karşılanacağının işaretlerinin de olmaması durumu daha kırılgan kılıyor.
Tam da böylesine bir ortamda İstanbul’da Boğaz’a yapılacak üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim adının verilmiş olması son derece yanlış oldu. Bu ismi seçenler herhalde Yavuz’un Anadolu Alevileri tarafından hiç sevilmediğini biliyorlardır. O zaman neden böyle bir tercihte bulunduklarını, başta Aleviler olmak üzere tüm topluma izah etmeleri; eğer ikna edemiyorlarsa başka bir isim seçmeleri gerekiyor.
Mezhep meselesinin ülkemiz için en acil olan yönü “Arap Alevileri” olarak tanımlanan, genellikle Hatay ve çevresinde yaşayan vatandaşları ilgilendiriyor. Suriye’den yoğun mülteci göçüyle birlikte Hatay’da yaşanan değişimlerin bir dizi risk barındırdığı malumdu (http://www.rusencakir.com/Yeni-Hatay-sorunumuz-Insani-olanla-siyasi-olan-ic-ice-gecince/1810). Örneğin en son Reyhanlı’da yaşanan terör saldırısının ardından, her ne kadar bu kentimizde Alevilerin sayısı yok denecek kadar az olsa da, bazı çevreler Suriyeli mültecilere yönelik tacizlerin gerisinde mezhep izi aramaya kalkabildiler. Reyhanlı benzeri bir saldırının Hatay’ın mezheplerin karışık yaşadığı bir bölgesinde yaşanması hâlinde neler olabileceğini insan düşünmek bile istemiyor.
Bu noktada okuyuculara Hale Akay ve Ayda Erbal imzalı “Hatay İçin Henüz Vakit Varken” başlıklı yazıyı (http://azadalik.wordpress. com/2013/05/28/hatay-icin-henuz-vakit-varken/#_ftnref15) tavsiye ediyor ve herkesin mezhep konusuna alabildiğine özen göstermesini temenni ediyorum.
Kayda geçsin diye...
İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda günlerdir, her nasıl gelişirse gelişsin kazananı (toplum) ve kaybedeni (devlet) baştan belli olan bir mücadele yaşanıyor. Zira dünyanın her yerinde, her zaman, eğer bir devlet kendi toplumuna karşı aşırı güç kullanmışsa, bu aslında onun güçsüzlüğünün ve tabii ki haksızlığının kanıtı olmuştur. Eğer devlet haklı olduğuna inansaydı oraya polis değil siyasetçi ve/veya yerel yönetici gider, insanları ikna etmeye çalışırdı.
Ülkemiz toplumsal hareketlerinde yepyeni bir çığır açtığı açık olan Gezi Parkı Direnişi’ne katkıda bulunan herkese takdirlerimi iletiyor, bu tamamıyla sivil ve barışçı eyleme karşı uygulanan şiddetin sorumluları hakkında gereğinin yapılmasını talep ediyorum.
Bu arada BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile gazeteciler Ahmet Şık ve Osman Örsal’ın yaralanmalarının tesadüf olduğunu sanmadığımı da not düşmek isterim.
Böyle günlerde aydınlara düşen
“Günümüz aydın ve sanatçılarının en çok ihtiyaç duydukları şey toplumsal sorumluluk konusunda berrak olmalarıdır. Çünkü günümüzde birçok insanın tam da bu duyguyu terk ettiğini görüyoruz. Kendimizi birey olarak korumamız bile siyasi bir davranış olacaktır. İlla Tiananmen Meydanı’nda yürümek zorunda değilsiniz. Ancak açık fikirli olmanız, kendi özgün ifade yollarınızı bulmanız gerekir.”
Çinli muhalif sanatçı Ai Weiwei