Günümüzün savaş baronları
.
O meşhur 1990’lı yıllarda, yani devletin “topyekûn savaş” konseptiyle PKK’yı yok etme iddiasıyla her türlü zulmü devreye soktuğu günlerde bir cesur adam, Felat Cemiloğlu, verdiği bir mülakatta, koparılan gürültülerin aldatıcı olduğunu, “savaş baronları”nın bulunduğunu ve bunların savaşın bitmesini hiç ama hiç istemediklerini söyledi. Onun bu sözleri o kadar sahiciydi ki kimse çıkıp da “ne saçmalıyor bu adam?” diyemedi.
Rahmetli Felat Bey, kelimenin gerçek anlamıyla “akil” bir insandı. Diyarbakır’a her gidişimde mutlaka ona uğrar, sloganlardan, yalanlardan uzak bir şekilde Kürt sorununun gerçek boyutlarını, çözümün nasıl mümkün, nasıl imkansız olduğunu kendisinden dinlerdim.
İşadamıydı. Yıllarca Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası başkanlığı yapmış, TOBB yönetiminde yer almış olan Felat Bey’in 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde maruz kaldığı insanlık dışı muameleleri, Hasan Cemal’in “Kürtler” kitabında bulabilirsiniz.
Yıllar öncesinden bir an
“Savaş baronu” deyince aklıma hep bir an gelir. 1994 yerel seçimlerinin hemen ardından bir “Güneydoğu raporu” hazırlamak amacıyla Şevket Kazan başkanlığında bir RP heyeti günlerce bölgenin her köşesini dolaşmıştı. Ben de başından sonuna dek o geziyi gazeteci olarak izlemiştim. Bilmem Şevket Bey hatırlar mı, Mardin’e doğru yol alırken bana resmi lojmanlar önünde park etmiş hemen hepsi son model arabaları göstermiş ve şöyle demişti: “Tabii bu imkanlarını bırakmak istemezler!”
O günden bugüne çok şey yaşandı, değişti. Şevket Kazan’ların yanında yetişen kadrolar 10 yıldır ülkeyi yönetiyor ama “savaş” hâlâ bitmiş değil. Hatta tam “bitiyor mu yoksa?” diye umulandığımız bir sırada şaşırtıcı bir şekilde şiddetlendi.
O zaman şu soruyu sormak yanlış olmayacaktır: Peki günümüzde “savaş”ın bitmesini kimler istemiyor? Kuşkusuz çatışmaların iyice tırmanmasında PKK birinci derecede sorumludur. Bu bağlamda Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için PKK’ya yatırım yapmış dış odakların da sorumlulğu çok yüksektir. Ama iş bununla bitiyor mu? Ülke içinde çatışmanın rantını yiyen ve bundan vazgeçmemek için her türlü barış ve çözüm ihtimalini torpilleyenler yok mu?
Kim bunlar?
Sizleri günümüzün yeni “savaş baronları”nın kim olduğunu düşünmeye ve tartışmaya davet ediyorum. Çatışmaların yeniden tırmanmasıyla birlikte kimlerin önü açıldı, kimlerin kapandı? Kimler muteber, kimler lanetli oldu?Eğer Türkiye, “ezber” analizlere ve hazır cevaplara itibar etmeden bu soruyu özgürce tartışabilirse o zaman barışın mümkün olacağına inanıyorum.
Özür
Dünkü yazımda polislerin Prof. Türkan Saylan’ın evine geliş tarihini 18 Mayıs 2009 olarak yazdım. 18 Mayıs Prof. Saylan’ın vefat ettiği gün. Doğrusu 13 Nisan 2009 olmalıydı. Bu hatadan dolayı özür diliyor kendisini bir kez daha rahmetle anıyorum.