Gülen 5 yıl önce Erdoğan’a Kürt sorununun çözümü için ne önerdi?
.
Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, Gülen cemaatinin ABD’nin Houston şehrindeki bir faaliyetine Türkiye’den davet edilen bir grup gazeteci arasında yer alıyordu. Kaplan dünkü yazısında, Houston’dan Pennsylvania’ya geçtiklerini ve burada Fethullah Gülen ile sohbet ettiklerini belirtip izlenimlerini yazmış. Söz konusu yazıda Kürt sorunuyla ilgili bir bölüm hayli ilginç. Kaplan, Gülen’in şöyle söylediğini aktarıyor: “5 yıl önce, Kürt meselesi konusunda bölge halkıyla bütünleşmeyi, hemdert olmayı, insanlarımızın gönüllerini fethetmeyi sağlayacak bir öneride bulunduk hükümetimize. Bu öneriler dikkate alınmış olsaydı, mesele, Allah-u a’lem, bu noktalara gelmeyebilirdi.”
Cemaatin vizyonu, devletin imkanları
Yazıda bu konuyla ilgili herhangi bir ek bilgi yer almıyor ancak Gülen’in sözlerinden şunları çıkarmak mümkün:
1) Gülen’in (ve hareketinin) Kürt sorununun çözümüne yönelik (“bölge halkıyla bütünleşmeyi, hemdert olmayı, insanlarımızın gönüllerini fethetmeyi sağlayacak”) iddialı bir projesi bulunuyordu;
2) Bu proje 5 yıl önce doğrudan hükümete önerildi;
3) Hükümet öneriyi benimsemedi;
4) Hal böyle olunca bu (kötü) noktalara gelindi.
Görüldüğü gibi Gülen, hem hükümetin 5 yıl önce kendi önerilerini reddetmesinden, hem de o günden bugüne izlenen politikalardan memnun değil. Bu nedenle insan cemaatin 5 yıl önce hükümete ne önermiş olduğunu merak ediyor. Dün bu sorunun cevabını araştırdım ve bazı şeyler öğrendim. Bunları farklı kaynaklardan doğrulatamadığım için yazmayacağım ancak 5 yıl önceki önerinin ana hatlarını şöyle çizmek mümkün olabilir: Devletin imkanlarıyla Gülen hareketinin yetişmiş insan gücünü, yine esas olarak bu hareket tarafından çizilecek olan “çözüm vizyonu”yla harmanlamak.
PKK’sız çözüm
Dolayısıyla karşımıza bu “çözüm vizyonu”nun ne olduğu sorusu çıkıyor. Bunun şifrelerini, yukardaki sözlerde ve cemaatin Kürt sorunu konusunda bugüne kadar gösterdiği performansta bulabiliriz. Burada anahtar sözcükler bölge halkıyla (daha açık söylemek gerekirse Kürtlerle) “bütünleşme”, “hemdert olma”, “gönüllerini fethetme” olarak gözüküyor. Telaffuz edilmemekle birlikte bu vizyonun omurgasında, Kürt siyasi hareketini muhatap almama, hatta onu olabildiğince kriminalize etmenin bulunduğunu biliyoruz. Sonuçta Gülen’in (ve hareketinin) Kürt sorununu PKK’sız, KCK’sız, Öcalansız, hatta belki de BDP’siz çözme iddiasına sahip olduklarını söyleyebiliriz. Yani Kürt realitesini kabul, Kürt siyasi hareketi realitesini red ve inkar çizgisi.
Aslına bakılacak olursa Başbakan Erdoğan da belli bir süredir benzer bir vizyona sahip. Örneğin son kongre konuşmasında Kürtlere, örgüte sırtlarını dönüp kendilerine kucaklarını açmaları çağrısında bulundu. Ancak yeni bir Oslo sürecine kapıları aralık tuttuğu için Gülen hareketiyle yolları tam olarak birleşmiyor.
Gaffar Okkan örneği
Tekrar “çözüm vizyonu”na dönecek olursak: Kendilerinin Gülen hareketiyle doğrudan ya da dolaylı bir ilişkisi var mı bilmiyorum ancak Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven ile Tunceli Emniyet Müdürü Hayati Yılmaz’ın son çıkışları sanırım Gülen tarafından takdir edilmiştir. Çünkü hem PKK (terör) ile aralarına belirgin bir mesafe koyup hem de Gülen’in ifadesiyle konuşacak olursak “bölge halkıyla bütünleşme, hemdert olma ve gönüllerini fethetme”yi başarmış, üstelik bunu tek bir cümleyle becermiş gözüküyorlar. (Ki bu görüntünün ne derece gerçeği yansıttığı ayrı bir tartışma konusu)
Diyarbakır’ın efsanevi Emniyet Müdürü Gaffar Okkan da böyleydi. Öldürülmesinden kısa bir süre önce kendisiyle görüşme fırsatı yakaladığım Okkan, halka ne kadar yakınsa Kürt siyasi hareketinin temsilcilerine o kadar uzaktı. “Hiçbirinin yüzünü bile görmek istemiyorum” deyişini hâlâ hatırlarım. Kürt siyasetçiler de bunun farkındaydılar ama sırf halkla ters düşmemek için Okkan’ın cenazesine katıldılar.
O günden bu yana çok şey değişti. Her şey bir yana, devlet bölgede yeni Okkanlar istemediğini açıkça beyan etti ve muhalefetten de destek aldı. Gülen’e ve onun öncülüğündeki harekete gelince: Onlar da Kürt sorunu üzerinden hükümeti eleştirmeyi sürdüreceğe benziyorlar. Ama ne cemaatin, ne hükümetin Kürt sorununun bugün geldiği noktaya karşı uygulanabilir bir çözüm vizyonuna sahip olduğunu düşünüyorum.
Birikim’in penceresinden “Cemaat-Hareket-Hizmet”
Birikim Dergisi bu ayki 282. sayısını Fethullah Gülen ve hareketine ayırmış. Ömer Laçiner, Yüksel Taşkın, Tanıl Bora, Ahmet Çiğdem, Kerem Ünüvar, Kıvanç Koçak, Bayram Balcı, Martin van Bruinessen, Yavuz Çobanoğlu, Cemalettin Canlı, Polat S. Alpman, Erdoğan Özmen ve Kenan Başaran imzalı tam 13 yazıda, bu küresel yapılanma tüm yönleriyle eleştirel bir şekilde tartışılıyor. Meraklısına (ki sayılarının giderek arttığının farkındayım) hararetle öneririm. İlerde Birikim’in bu özel sayısındaki bazı görüş ve değerlendirmeleri ayrıntılı bir şekilde tartışmayı planlıyorum.
Askeri vesayet bitti mi?
AKP-TSK ilişkileri ve askeri vesayet tartışmalarını önemseyen okurların dikkatine: Agos Gazetesi’nin son sayısında Prof. Ümit Cizre imzalı “İktidarın yeni ideolojisi: Statükocu reformizm” başlıklı yazıyı (http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=iktidarin-yeni-ideolojisi-statukocu-reformizm&haberid=2897 ) hâlâ okumadıysanız kaçırmayın.