Görüşmek istiyorlar ancak görüşemeyebilirler
.
Türkiye’nin gündeminde Başbakan Erdoğan ile CHP lideri Kılıçdaroğlu görüşmesi var. Daha doğrusu böyle bir görüşmenin gerekli olup olmadığı; bunun gerçekleşip gerçekleşemeyeceği; olursa neler yaşanacağı ve nihayet bütün bunlardan ne çıkacağı, çıkabileceği tartışması var. Dün TBMM kulislerinde geçirdiğim bir günün ardından şu sonuca vardım: Her iki lider de farklı gerekçelerle bu buluşmayı istiyor, fakat her iki tarafın da yaptığı hatalar nedeniyle bu görüşme pekala gerçekleşemeyebilir.
Önce neden böyle bir buluşmayı istediklerini düşündüğümü açıklamaya çalışayım. İlk olarak Erdoğan’ı ele alalım: Başbakan, PKK’nın başlattığı terör kampanyasının çok ciddi sonuçlara yol açabileceğini en iyi bilen isimlerden biri ve tek başlarına bunun önünü almalarının mümkün olmadığının da farkında. Açılım sürecine katamadığı muhalefeti, en azından bir bölümünü, “terörle mücadele” sürecine katması gerekiyor. İktidar partisinin, daha ilk andan itibaren “idam cezası” ve “OHAL” gibi sert önerilerle ortaya atılan MHP ile birlikte yol alamayacağı açık. Buna karşılık Kılıçdaroğlu’nun “Kanı kanla yıkayamazsınız” çıkışı AKP’nin açılım sürecinde dile getirdiği birçok yaklaşımla örtüşüyor.
Riskler ve fırsatlar
Aslına bakılacak olursa Klıçdaroğlu ile buluşmak Erdoğan için bir sürü risk de içeriyor. Kılıçdaroğlu, daha seçilmesinin arifesinde “Recep Bey” diye seslenmeyi tercih ettiği AKP Lideri’ni en hassas ve kırılgan olduğu alanlarda epey zorladı. Buna karşılık Erdoğan onu doğrudan muhatap almamaya çalıştı, hükümet ve partideki kurmaylarını ortaya sürdü. Eğer buluşma gerçekleşirse, Kılıçdaroğlu’nun “ana muhalefet lideri” olduğu iktidar partisi ve Erdoğan tarafından da tescillenmiş olacak. Bu da varolduğu söylenen “Kılıçdaroğlu rüzgarı”nı daha güçlü kılabilir. Ancak dün görüştüğüm birçok AKP’li, CHP liderine puan kazandırma ihtimali olsa da bu buluşmanın gerekli olduğuna samimi bir şekilde vurgu yaptı.
CHP cephesine gelecek olursak: Kılıçdaroğlu’nun ilk günden itibaren kendisiyle Baykal arasındaki farkları öne çıkarmada epey başarılı oldu. Şemdinli saldırısının ardından yapıp söyledikleriyle, terörü siyasi malzeme olarak kullanmayacağını kanıtlamış oldu. Cumhurbaşkanı Gül’ün davetine icabet eden ve bu buluşma sırasında ve sonrasında da “yapıcı” tavrını sürdüren Kılıçdaroğlu’nun Başbakan’la görüşme ihtimaline hiç tereddütsüz evet demesi de şaşırtıcı olmadı. Eğer bu buluşma bir şekilde gerçekleşirse Kılıçdaroğlu’nun Baykal’dan epey farklı bir lider olacağı iyice ortaya çıkacak.
Erdoğan’ın hatası
Fakat engel çok. Her şeyden önce Erdoğan çok büyük bir hata yaptı, asıl amacı Kılıçdaroğlu ile görüşmek olmasına rağmen, herhalde onu fazla onore etmemek için tüm parti liderlerine çağrıda bulunduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu da, Erdoğan’ın kendisini Cumhurbaşkanı’nın yerine koyduğunu söyledi ve toplu bir görüşmeye katılmayacağını vurguladı. Ki bildiğim kadarıyla Erdoğan da tüm partilere çağrı yapmakla birlikte, “toplu” değil kabul edenlerle “ayrı ayrı” görüşmeyi planlıyordu. Ama bu kadar polemikten sonra iş neye varır, belirsiz.
Anladığım kadarıyla her iki taraf da bir şekilde istiyor olsa bile bu görüşme pekala gerçekleşmeyebilir. Zira iktidar ve ana muhalefet partileri arasında gördüğüm kadarıyla herhangi bir temas ve diyalog mekanizması yok, varsa da yanlış işliyor. Hal böyle olunca taraflar birbirleriyle medya üzerinden temas kurmak durumunda kalıyorlar. İşin içine medya girince de kamuoyuna mesaj verme, kararlı görünme gibi kaygılar devreye giriyor.
Halbuki Başbakan Erdoğan, bu görüşme fikri ilk ortaya atılıp Kılıçdaroğlu’ndan olumlu cevap gelmesinin ardından güvendiği bazı isimleri devreye sokup bu buluşmanın altyapısını hazırlatma yoluna gitmiş olsaydı, “davet mi, ziyaret mi?”, “Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı?” tartışmalarıyla enerji tüketilmez ve her iki tarafın da kârlı çıkabileceği bir görüşme hayata geçirilebilirdi.
Yine de, bir şekilde iki liderin biraraya geleceğini tahmin ediyorum.