“Genel başkan” oldu, şimdi “lider” oluyor
.
Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP’de yeni bir dönemin başlayacağı kesindi. Ancak bunun sadece “yeni” mi, yoksa “yepyeni” bir dönem mi olacağı gibi hayati bir soru vardı karşımızda. Soruyu daha da açacak olursak, gizliden gizliye merak edilen, CHP’nin bir “genel başkan” mı yoksa bir “lider” mi seçeceğiydi. Aslında büyük çoğunluk Kemal Kılıçdaroğlu’nun “genel başkan” olacağı ama “lider” olmasının en azından şimdilik mümkün olmadığında birleşiyordu. Ancak nasıl Baykal’ın ne yapıp edip döneceğine ve Kılıçdaroğlu’nun ona rağmen aday olmayacağına, olamayacağına inananlar yanıldıysa, dünkü kurultay itibariyle, Kılıçdaroğlu’ndan “lider” çıkmayacağı şeklindeki yaygın kanının da isabetsiz olduğunu söyleyebiliriz.
Evet dün Kılıçdaroğlu, genel başkanlığın ötesinde bir “lider” olduğunu, en azından olabileceğini gösterdi ki bu durum onun meziyetlerinden çok parti tabanı ve örgütünün ona atfettiklerinden kaynaklanan bir durum. Şöyle ki, adaylığını ilan etmesinin üzerinden daha bir hafta geçmeden Kılıçdaroğlu’nun partisi tarafından alabildiğine sahiplenildiğini gördük. Buradan, Baykal’ın bir süredir CHP tabanının “lider ihtiyacı”nı tam olarak karşılayamadığı gibi bir sonuç çıkarsak kendisine çok haksızlık etmiş olur muyuz?
Eksik bir konuşma
Kılıçdaroğlu’ndan pekala bir lider çıkabileceğini, hatta çıkmakta olduğunu dün itibariyle gördük ama bir başka hayati soru karşımızda duruyor: Kılıçdaroğlu’ndan nasıl bir lider çıkar? Vaat ettiği gibi yoksul ve yoksun halk kitlelerini peşinden sürükleyip partisini iktidara taşıyabilir mi?
Kuşkusuz böylesine büyük bir hedefe tek başına ulaşabilmesi imkansızdır. Öncelikle nasıl bir ekiple yola devam edeceğini görmemiz, bu nedenle bugünkü Parti Meclisi seçimini ve daha sonra şekillenecek MYK’yı beklememiz gerekiyor. Yine de Kılıçdaroğlu’nun kişisel özellikleri de önümüzdeki dönemde ciddi rol oynayacaktır. Kendisinin liderlikte nasıl bir performans göstereceğini kestirebilmek için elimizde şimdilik dünkü kurultay konuşması var.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını büyük bir merak ve ilgiyle izledim. Hiç kuşkusuz her anının çetin geçtiği kesin olan beş gün içinde, kendisinden çok büyük beklentilerin olduğu bir ortamda tarihi bir konuşma hazırlaması hiç de kolay olmamıştır. Fakat başbakanlığa talip olan bir siyasetçinin herhangi bir mazarete sığınma lüksü olmadığı da açıktır.
Kongre salonunda çok sayıda CHP’li konuşmayı nasıl bulduğumu sorduğunda cevap vermekten kaçındım. Zira NTV canlı yayınında kısmen vurguladığım gibi, yer yer çok çarpıcı ve yaratıcı bölümleri olan bu konuşmayı “yetersiz” ve “eksik” buldum. Kılıçdaroğlu’nun Baykal’dan en temel ayrımı, söylemini yoksulluk, yolsuzluk ve yoksunluk eksenine oturtup diğer siyasi-ideolojik konuları geri plana itmesidir. Bu bakımdan bir vatandaş olarak Kılıçdaroğlu’nu “daha solda” buluyor ve Baykal’a tercih ediyorum.
Dünkü konuşmasını da aynı eksene oturtarak CHP’ye yeniden ve güçlü bir şekilde “sol” bir çehre kazandırması da muhakkak takdir edilecek bir husustur. Fakat Kılıçdaroğlu artık bir grup başkanvekili değil genel başkan adayı olduğu ve başbakanlığı hedeflediği için kendisinden diğer eksenleri de gündemine almasını beklemek herkesin hakkıdır. Ama yapmadı. Diğer siyasi konulardan öylesine uzak durdu ki bir sol politikacının kolaylıkla düşebileceği “popülizm” tuzağının eşiğinde dolanıp durdu.
Bu bağlamda Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorunu hakkında ne söyleyeceği kilit öneme sahipti. Çok yakından ve iyi bildiğine emin olduğumuz bu sorunu sadece ve sadece ekonomik nedenlere bağlaması bu nedenle, en azından benim için, büyük bir hayal kırıklığı oldu.
Öze dönüş
Şöyle bir sorunla karşı karşıyayız: Yaklaşık 20 yıldır tüm dünyada ve ülkemizde sol çok ciddi krizler yaşayıp bir yerden diğerine savruluyor ve giderek güç kaybediyor. Bu gerilemeyi durdurmak isteyen birçok sol siyasetçi de çareyi “öze dönüş”te buluyor ki hiç de yanlış bir yaklaşım değil. Fakat arada yaşanan onca yılda hiçbir şey olmamış gibi bir “öze dönüş” arayışı da yeni krizlere yol açıyor.
İşte Kılıçdaroğlu’nu dinlerken bu tür bir “tarih dışılık” hissine kapıldığım anlar oldu. Ancak hakkını yememek lazım. Kılıçdaroğlu dün CHP’ye genel başkan değil lider olacağını ve AKP Lideri Erdoğan’ı “vahşi” bir muhalefetle epey tedirgin edeceğini, sarsacağını gösterdi. Eğer ekonomik konular temelli bu “vahşi” muhalefetini günümüzün gereklerine, örneğin kimlik politikalarına uygun stratejilerle pekiştirirse, muhalefet liderliğinden öteye başbakanlığa da sahiden aday olabilir.