Erdoğan’ın etkileyici performansı sürüyor ancak tekrara düşmeye başladı
.
1989 yerel seçimlerinden beri seçim kampanyalarını takip etmeye çalışan bir gazeteciyim. Vaat bakımından bu kadar kısır, siyasi söylem açısından bu kadar sığ, adaylar açısından bu kadar donuk olan ve bütün bu heyecansızlığa bağlı olarak medyanın bu kadar pasif ve etkisiz kaldığı bir başka seçim hatırlamıyorum. AKP’nin, tıpkı bir zamanların ANAP’ı gibi, girdiği bu dördüncü seçimde inişe geçeceğini düşünenler çok. Aynı kişiler, ülkemizi de kapsama alanına alan küresel ekonomik krizin bu düşüşü daha da hızlandıracağına inanıyorlar.
Doğru mu düşünüyorlar? Bugüne kadar 10 ayrı ilde AKP mitingi izledim. Bunların kimi olağanüstü başarılıydı, kimi “idare eder” di, kimisiyse sönüktü, ancak hiçbir yerde iktidar partisinden gözle görünür şekilde kopuşlar yaşandığını görmedim, duymadım. Buna karşılık, Diyarbakır, İzmir, Adana, Mersin, Batman gibi çok önem verdiği illerde AKP’nin belediyeleri kazanma ihtimalinin hayli düşük, hatta bazılarında imkânsız olduğu sonucuna vardım. Toparlarsam, AKP’nin ülke genelinde hâlâ “alternatifsiz” olduğunu söyleyebilirim. Buna bağlı olarak oylarında çok ciddi düşmeler beklemiyorum; hatta artırmasının da ihtimal dahilinde olduğunu sanıyorum. Buna karşılık tek tek belediye başkanlığı seçimlerinde iktidar partisinin tam olarak umduğunu bulamayacağı, ne zamandan beri hayal ettiği bazı belediyeleri CHP, DTP ve DSP’den alamayacağı gibi hiç beklenmedik bazı başkanlıkları DTP, CHP, MHP ve hatta DP’ye bile kaptırabileceği görüşündeyim.
Çok çelişkili bir değerlendirme yaptığımın farkındayım fakat bunu 10 yerde de karşıma çıkan bazı olgulara dayandırıyorum:
1 AKP hem devlet imkânlarını çok iyi seferber ediyor, hem de çok profesyonel bir kampanya yürütüyor. Muhalefetin onunla yarışması mümkün değil.
2 Siyasi kariyerinin zirvesinde olan Tayyip Erdoğan çok etkileyici bir performans gösteriyor. Kampanyayı neredeyse tek başına sırtlandığını söyleyebiliriz. Vatandaşla birebir ilişki kurmakta çok istekli ve başarılı. Dün Tekirdağ gibi nispeten küçük bir ilde düzenlediği 46. mitinginde bu noktada birçok olaya şahit olduk. Örneğin bir erkek izleyici, tam da Erdoğan konuşmasına kısa bir ara vermişken “Başbakanım sana aşığım” diye seslenince hemen “ben de sana aşığım” cevabını verdi. Sürekli laf atan bir başka izleyici için yanındakiler sarhoş işareti yapınca “tamam, anlaşıldı” dedi. En ön saftaki çarşaflı yaşlı bir kadınla da doğal gazın kömürden neden iyi olduğuna dair uzun bir sohbete daldı.
3 Erdoğan ülkenin her bölgesinde “hizmet” temelli bir söylem üzerinden halka sesleniyor. Bunu yaparken izleyicileri rakamlara boğuyor.
4 Danışmanları her miting öncesi Erdoğan’a Baykal ve Bahçeli hakkında gülünç bazı benzetmeler buluyorlar. Erdoğan iki muhalif lider hakkında “ruh ikizi” benzetmesini daha önce yapmıştı. Dünse Tekirdağ’da, bir Trakya türküsünden esinlenerek “Sayın Baykal bir yana, sayın Bahçeli bir yana/ikisinin resmini çıkarsınlar yan yana” diye dalgasını geçti. Bu arada 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesi de Erdoğan’ın MHP ile CHP’yi eşitlemeye çalıştığını ve bu propagandanın sağ seçmen üzerinde belli bir etkisi olduğunu hatırlatmak lazım. Dün yine Tekirdağ’da, bu kampanya boyunca benim bildiğim ilk kez, yine 22 Temmuz öncesinde olduğu gibi “CHP paradan, puldan Atatürk resmi çıkardı” dedi. Yine CHP döneminden kaldığını iddia ettiği ekmek karneli eski bir nüfus kağıdını gösterdi. Bunlardan hareketle, Erdoğan’ın moda tabirle “tekrara düştüğü”nü, yani bir bakıma muhalefete laf yetiştirmede belli bir tıkanıklık içine girdiğini söyleyebiliriz.
5 AKP’nin en büyük zaaflarıysa, parti teşkilatının ona aşırı güvenmesi, nerdeyse her şeyi Erdoğan’a havale etmesi ve birçok belediye başkan adayının iktidar partisinin çıtasının çok altlarında seyretmesi.
Yazıyı Tekirdağ’dan birkaç izlenimle noktalamak istiyorum: AKP beş yıl önce Trakya’da sadece Tekirdağ’da il belediyesi kazanmıştı. Edirne ve Kırklareli’ne de göz diken AKP’nin temel önceliği kuşkusuz Tekirdağ’ı korumak. Fakat bu seçime yine Ahmet Aygün ile giren AKP’yi, CHP adayı Adem Dalgıç’ın epey zorlayacağı söyleniyor.
Erdoğan tarıma verdikleri destekleri anlatırken “devlet daha ne yapsın?” dedi ve “lütfen bunları görelim, vatandaşım bilsin” diye sitem etti.
Bahçeli ile olan “karanlık oda” tartışmasını “iddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir. Sayın Bahçeli, dostça söylüyorum. Eğer bu iddiayı ispatlamazsan namertsin” sözleriyle sürdürdü.
Ve Türkiye’yi 1 trilyon dolar gayri safi milli hasıla ve 500 milyar dolar ihracatla dünyanın en büyük 10 ekonomisi içine sokmayı hedeflediklerini açıkladı.
Bu arada her vesileyle hamdolsun demeyi de ihmal etmesi. “Erdoğan hamdolsundan başka şey bilmiyor” diyen köşe yazarlarıyla da “hamdolsun ki varlar” diye dalga geçmekten geri kalmadı.