Erdoğan ile Gökçek: İki ayrı dünyanın insanları
.
Melih Gökçek’in kaderinin ne olacağı sorusunun cevabını dün de alamadık. Bu belirsizlik geniş bir ilgiyi, her türden yorumu ve spekülasyonu fazlasıyla hak ediyor. Erdoğan gecikmeyi parti içi demokrasi mekanizmalarına bağlıyor. Bu, bir yerden sonra tatminkâr bir açıklama değil zira aynı mekanizmalar İstanbul, Kayseri, Konya, Antalya ve Kocaeli’nde de işletildi ve mevcut başkanlarla yola devam kararı alındı. Yani normal şartlarda Gökçek’in adaylığının da Konya’da ilan edilmiş olması gerekirdi. Gecikme bize en azından Gökçek’in “AKP’nin en muteber belediye başkanları” arasında yer almadığını; Erdoğan başta olmak üzere birçok AKP kurmayının onunla yola devam etme konusunda epey tereddütlü olduğunu açık bir şekilde gösterdi.
Hiç tereddüt etmeden “Gökçek’le yola devam” diyenleri bir kenara bırakacak olursak AKP’lilerin Gökçek’e bakışlarını şöyle sınıflandırabiliriz:
1) Gökçek’i isteyen ancak kendisinin çok yıprandığını ve partilerinin onunla seçimi kazanmasının zor olduğunu düşünenler;
2) Gökçek’i istemeyen ancak ondan daha iyi bir sonuç alabilecek başka bir aday çıkaramayacaklarını düşünenler;
3) Kendisini istemeyen ancak başka bir aday göstermeleri durumunda Gökçek’in aleyhte çalışmasından kaygılananlar.
Derin ayrılık
Tabii burada esas soru Erdoğan’ın hangi kategoriye girdiğidir. AKP liderinin bütün bu tereddütlerin etkisi altında olduğunu, ancak onun Gökçek’le çok daha derinlerde bir meselesi olduğunu ileri sürebiliriz. Sorun sadece, Gökçek’in AKP’nin ilk kuruluşunda yer almaması, Erdoğan ve arkadaşlarının başarısız olacağı hesabından hareketle alternatif arayışlarına girmiş ve hatta bu uğurda şu an Ergenekon davasında yargılanan bazı isimlere araştırmalar sipariş etmiş olması değil.
Her ne kadar her ikisi de “popülist” politikanın ustaları olsa da, Türk sağının en tartışmalı hareketlerinden olan Yeniden Milli Mücadele kökenli Gökçek ile çekirdekten Milli Görüşçü Erdoğan’ın hamurları ayrı ayrı karılmıştır. Hatırlayalım, bundan yaklaşık 15 yıl önce İstanbul’da Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ankara’da Melih Gökçek’in RP’den büyükşehir belediye başkanı seçilmiş olmaları tam bir deprem etkisi yaratmıştı. Bu seçimlerin hemen ardından yayınladığım “Ne Şeriat Ne Demokrasi: RP’yi Anlamak” adlı kitabımın sonuç bölümünde Erdoğan ile Gökçek’i şöyle karşılaştırmıştım:
“RP içinde, kitle partisine dönüşüldüğünün farkında olan ve bu yeni döneme damga vurmak isteyen farklı odaklar var. Bu odakların başında ‘yenilikçiler’ geliyor. 1984-89 arası ANAP tarzı belediyeciliğe yakın olduğu izlenimi veren R. Tayyip Erdoğan’ın başını çektiği bu kanat RP’nin ruhuyla ‘83 ANAP ruhu’nu harmanlayabilir. Erbakan sonrasının en güçlü lider adayı olan Erdoğan, hem Bedrettin Dalan’ın, hem Murat Karayalçın’ın belediye başkanlığı deneyimlerinden yararlanmayı becerebilirse parti ve ülke içi konumunu güçlendirebilir. Böyle bir yaklaşım, Türkiye’deki İslami hareketliliğin en dinamik akımı olan ‘İslami liberalizmi’ RP kanallarından akıtabilir. Bunun sonucunda RP’den, ‘yeni ve daha İslami bir ANAP’ çıkabilir.
RP’nin ANAP’laşmasının karşısındaki ihtimal ‘2000’li yılların Milliyetçi Cephesi’ne dönüşmesidir. Bu noktada R. Tayyip Erdoğan’ın rakibi olarak Melih Gökçek sivriliyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını tüm sağ partilerin milliyetçi-muhafazakâr kanatlarıyla yürüttüğü karmaşık pazarlıklarla kazanan Gökçek aynı zamanda 1991 seçimlerindeki RP-MÇP-IDP ittifakının mimarlarından biriydi. Erdoğan’ın globalleşmeyi gözeten liberal-kentli stratejisinin karşısına Gökçek’in İç ve Doğu Anadolu’daki ‘ezan-bayrak’ duyarlığını gözeten faşizan-taşralı stratejisinin çıkması ihtimal dahilindedir.”
Özetle, Erdoğan ile Gökçek’in yolları 15 yıl önce anormal bir şekilde buluşmuştu. Bugün Erdoğan normal olana dönme iradesini gösterebilir. Onun Gökçek kararı, AKP’nin “liberal-kentli” bir parti olup olmayacağını da büyük ölçüde belirleyecektir.
İsrail’in Gazze katliamını kınıyorum.