Şampiy10
Magazin
Gündem

En yenilikçi gelenekçi: Recai Kutan

.

ABONE OL
Vatan Haber

Can Kozanoğlu, “Cilalı İmaj Devri” adlı kitabında 1991 genel seçimleri öncesi Refah Partisi’nin İstanbul Sultanahmet mitingi sırasında “Ne lan bu, Erbakan diye geldik genç takım konuşuyor” diye şikayet eden, “lastik ayakkabılı, kirli blucinli, uzunca saçlı, boyunlarına bağladıkları bayraklar ve bileklerindeki, başlarındaki bantlarla açık tribün seyircilerini hatırlatan, birbirleriyle itişip kakışan” gençleri anlatmıştı. Aynı mitingi gazeteci olarak ben de izlemiştim ama Erbakan Hoca’nın bu tür faaliyetlere hep geç geldiğini bildiğim için o gençler gibi saatlerce beklememiştim.

Yazıya Erbakan’la girdim ama bugün, başlıkta da görüldüğü gibi onu değil ama onun hep en yakınında olmuş bir ismi, Recai Kutan’ı, tanıdığım, bildiğim kadarıyla anlatmak istiyorum. Recai Bey deyince de aklıma hep 1998 yılı yaz aylarında, onun Fazilet Partisi Genel Başkanı olarak yaptığı Trakya gezisi geliyor. FP’nin kuruluşundan kısa bir süre sonraydı. Kutan’ın da dahil olduğu bir FP heyeti Trakya’da parti binalarını, küçük çaplı mitingler düzenleyerek açıyordu, ben de gazeteci olarak onları izliyordum. Edirne’ye girmemize çok az bir süre kala konvoy bir dinlenme tesisinde mola verdi. Kutan programda olmayan bu molaya şaşırıp nedenini sorunca kurmaylarından şu cevabı aldı: “Efendim, Edirne’deki toplantımızın başlamasına daha vakit var. Erken gitmek olmaz. Hatta biraz geç kalmanız daha iyi olur!”

Farklar ve ortak noktalar

Yine Kutan deyince aklıma 18 Nisan 1999 genel seçimleri öncesi, hafızam beni yanıltmıyorsa Trabzon’da, havaalanın bir köşesinde Milliyet Gazetesi için yapmış olduğum söyleşi gelir. Recai Bey her zaman olduğu gibi kibar, alçakgönüllü, sade ve gerçekçiydi. Öyle ki yazıişleri söyleşinin başlığına hiç tereddütsüz onun “Başbakanlıkta gözüm yok” sözlerini çıkartmıştı.

Kutan’ın Erbakan’dan ne kadar farklı bir kişi olduğuna, benim bu anlattığım olaylardan çok daha çarpıcı örnekler verilebilir ama her ikisinin siyasette en az 40 yılı hep birlikte geçirdikleri düşünülürse ortak yönlerinin farklılıklarından daha fazla ve daha baskın olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Örneğin her ikisi de İTÜ mezunu mühendis (Erbakan makine, Kutan inşaat), her ikisi de dindar ve tarikat ehlidir. Aralarında sadece 4 yaş fark olmasına rağmen Kutan için Erbakan bir “ağabey”den öte bir büyük, bir “hoca”dır.

Gazeteci olarak Recai Bey’i yakından tanıdığım dönemde onun Erbakan’a bağlılıkla, Milli Görüş hareketinin geleceği kaygıları arasında sıkışıp kaldığını gözledim. Daha açık konuşacak olursak, kalben Erbakan’a bağlıydı ancak zihnen R. Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde “yenilikçi” olarak tanımlanan gençlerden yanaydı. Özetle “en yenilikçi gelenekçi”ydi ve Milli Görüş’ün bölünmemesi için açık veya örtük en fazla çaba sarf edenlerin başında geliyordu. Ama hareket içindeki çekişme her defasında “ya bizdensin ya onlardan” noktasına geldiği için Kutan hep son ana kadar ertelediği tercihini her zaman Hocası’ndan, dolayısıyla gelenekçilerden yana yaptı.

En büyük talihsizliklerinden biri, Erbakan’ın o kadar gelenekçi isim arasından kendisinin yerine hep Kutan’ı öne sürmüş olmasıdır. Bu noktada yenilikçilerin adayı Abdullah Gül ile yarıştığı FP Kongresi’nin, Kutan için tam bir kâbus olduğunu söyleyebiliriz. Kongre sürecinde Kutan olabildiğince pasif kalırken, onun yerine genç kuşak gelenekçiler yenilikçilerle kıran kırana mücadele yürütmüşlerdi ki onların büyük kısmı yakınlarda HAS Parti üzerinden AKP’ye katıldı.

Kutan nihayet “artık torunlarımı sevmek istiyorum” sözünü dava arkadaşlarına kabul ettirip aktif siyasetten uzaklaştı. Ancak Milli Görüş’ten ve Saadet Partisi’nden tam olarak kopmadı, parti paralelindeki Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin başkanlığını yürütüyor.

Ve önceki gün Kutan, Ankara’da düzenlenen resmi törende, Başbakan Erdoğan ile birlikte Malatya Boztepe’de kendi adı verilen barajın açılışına katıldı. Yıllarca DSİ’de çalışmış, İmar ve İskan Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yapmış ve ülkemiz siyasi hayatında hep iyi bir isim bırakmış olan olan Kutan’ın adının memleketindeki bir baraja adının verilmiş olması güzel.

Baraj demişken, bir başka yazıyı da Cemil Çiçek üzerine yazmak şart oldu.

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Hoşçakalın
  2. Yine PKK-Hizbullah çatışması ve yine “yesinler birbirlerini” aymazlığı
  3. (IŞ)İD’in Türkiye’ye ettiği ve edebileceği kötülükler
  4. Kobani ile PKK’yı, PKK ile de (IŞ)İD’i eşitlerseniz
  5. Kürtler Kobani'de kaybederse Türkler kazanmış mı sayılacak?
  6. Hükümet, tezkere, Kobani, Öcalan: Bir dizi tuhaflık
  7. Bir dönüm noktası olarak Kobani: (IŞ)İD ve PKK üzerine notlar
  8. Kobani için diplomasi ihtiyacı
  9. Washington Kürt Konferansı: Tek gündem Kobani direnişiydi
  10. Savaşın Türkiye’ye sıçrama ihtimalleri

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.