El Kaide’yi hafife alan kesin kaybeder
.
Amerikalı gazeteci Seymour Hersh Şam’ın doğu banliyösü Guta’da geçen yıl 21 Ağustos günü yaşanan kimyasal saldırıdan El Kaide ile ilişkili El Nusra Cephesi’ni sorumlu tutan bir haber kaleme aldı. Hersh, El Nusra’yı bu saldırıya Ankara’nın yönlendirdiğini, hatta ona kimyasal silah edinmede yardımcı olduğunu da ileri sürdü. İki gün üst üste ele aldığımız bu iddianın doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu kısa vadede öğrenebileceğimizi sanmıyorum. Bununla birlikte, her iki yazıda da altını çizdiğim gibi hükümetin bir an önce, El Kaide ile doğrudan ya da dolaylı ilişki iddialarını hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde geçersiz kılması şart.
İki farklı zemin
Suriye’deki iç savaş bağlamında gündeme gelen Ankara’nın El Kaide ile doğrudan ya da dolaylı bir şekilde ilişkide olduğu iddiaları iki zeminde yükseliyor:
1) “Arap baharı”nın Libya, Tunus ve Mısır’daki hızlı başarıları Suriye’de de rejim değişikliğinin çok kolay olacağı beklentisine neden oldu. AKP hükümeti de yakın zamana kadar çok iyi ilişkilere sahip olduğu Beşşar Esad ile bağlarını koparıp Müslüman Kardeşler’in başını çektiği Suriye muhalefetine alenen destek verdi. Ama gerek bu muhalefetin yetersizliği nedeniyle, gerekse İran ve Rusya’nın desteğiyle rejim ayakta kalmayı bildi. Bunun üzerine asimetrik savaşta iyice profesyonelleşmiş olan El Kaide ile ilişkili grupların önü, Suriye muhalefetine destek veren odaklar tarafından hızla açıldı. Türkiye’nin de adı, bu bağlamda Suudi Arabistan ve Katar’dan sonra zikredilir oldu.
2) Türkiye sınırı boyunca, “Rojava“ adı verilen Kürtlerin çoğunlukla yaşadığı ve Esad rejiminin fazla ilgilenmediği bölgede Abdullah Öcalan çizgisindeki PYD hızla öne çıktı ve özerklik niyetini alenen deklare etti. Ve birdenbire PYD’nin karşısına kimisi El Kaide ile doğrudan, kimisi dolaylı ilişki içinde bazı silahlı gruplar çıktı. PYD çevreleri bütün bu grupların ana sponsorunun Ankara olduğunu iddia ettiler. Daha sonra, bunlardan IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) adlı grupla Türkiye arasında Süleyman Şah Türbesi nedeniyle ciddi ihtilaf çıktı.
Başrol mü, karakter oyuncusu mu?
Madem Türkiye’nin El Kaide ile ilişki içinde olup olmadığını tartışacağız, önce şu realiteyi hatırlatalım: Ülkemizde (dünyada da öyle olsa gerek) hâlâ El Kaide diye uluslarötesi İslamcı bir yapılanmanın sahiden mevcut olduğuna inanmayan, 11 Eylül 2001 saldırıları başta olmak üzere El Kaide’ye atfedilen eylemleri komplo teorileriyle açıklamayı tercih eden geniş bir kitle var.
Şu da ayrı bir gerçek: El Kaide’nin varlığını kabul edenlerin çoğu da bu yapıya bağımsız bir güç ve kayda değer bir önem atfetmiyor. Diğer bir deyişle El Kaide’yi dâhil olduğu büyük oyunların ana aktörlerinden biri olmaktan çok, kolaylıkla yönlendirilebilecek, hatta kullanılabilecek sıradan bir oyuncu olarak görmek daha yaygın bir eğilim.
Bu çok büyük bir yanlış. Ve bu yanlışın kaynağında El Kaide’nin bugüne kadar çok ses çıkaran eylemlere imza atmış olmasına rağmen herhangi bir somut kazanım elde edememiş olması var. Evet ilk bakışta bu saptama doğru, fakat El Kaide çıtayı o kadar yükseğe (Batı’yı dize getirmek) çıkarmış durumda ki zaten amacına ulaşması mümkün değil.
Öte yandan şu gerçek sıklıkla atlanıyor: El Kaide bugüne kadar pek bir şey kazanmamış olsa da kaybetmiş de değil. Daha önemlisi, ABD başta olmak üzere dünyanın önde gelen güç odaklarına çok acı yenilgi tattırmış bir yapıdan söz ediyoruz. Eğer bir bilanço yapılacak olursa, düşmanlarını uğrattığı zararın, kendi uğradığı zararın kat kat üstünde olduğu görülecektir.
Özellikle 11 Eylül’den itibaren yerkürenin dengelerini altüst eden El Kaide, örneğin Afganistan’da, Pakistan’da, Irak’ta, Suriye’ de zafere ulaşmamış olabilir ama bu ülkelerin yıllardır istikrara kavuşamamış olmasının ana nedenlerinden birinin ülkelerindeki sona erdirilemeyen El Kaide varlığı ve bitmek bilmeyen eylemleri olduğu da aşikâr.
Büyü bozuldu ama
Özellikle Usame bin Ladin’in öldürülüp yerini Eymen el Zevahiri’nin almasıyla başlayan süreçte El Kaide’nin kaybetme güzergâhına girdiğini düşünüyorum. Böyle düşünmemin ana nedeni, El Kaide’nin öncelikle büyüsünü kaybetmiş olması. Geçen yıl ağustos ayının başında (http://haber.gazetevatan.com/el-kaidenin-bozulan-buyusu/558591/4/yazarlar) büyünün bozuluşu 8 maddeyle detaylandırmaya çalışmıştım.
Bununla birlikte El Kaide’nin hemen yanı başımızdaki ve hatta içimizdeki çok ciddi bir güç olduğunu unutmamak, zinhar onu kullanmaya filan kalmamak ve ona karşı çok açık, net, sistemli ve kararlı stratejiler geliştirip hayata geçirmek şart.
Özetle: El Kaide’yi hafife alırsanız kaybetmeniz garantidir.