Dört soruda anti-semitizm
.
Anti-semitizm (Yahudi düşmanlığı) tüm dünyayı yıllardır ciddi biçimde rahatsız eden, fakat ülkemizde hakkında pek fazla konuşulmayan, üzerine araştırma yapılmayan bir olgudur. İsrail’in Gazze saldırılarıyla yaşanan gelişmeler anti-semitizmin tırmanıp tırmanmadığı tartışmaları üzerine konuyla ilgili bazı temel soruların cevaplanması gerektiğini düşünüyorum. Bu kaygıdan hareketle kaleme aldığım bu yazıyı, Yahudi tarihi ve bağlı olarak anti-semitizm konusunu araştıran ender isimlerden Rıfat Bali’nin bilgi ve görüşlerinden geniş ölçüde istifade ederek hazırladım. Amacım anti-semitizm tehlikesinin anlaşılması ve bununla etkili bir mücadele için katkıda bulunmaktan başka bir şey değildir.
1) Anti-semitizm nedir?
Kabaca Yahudilere yönelik nefret ve düşmanlığa anti-semitizm denir. Herhangi bir yerde işler kötüye gittiğinde bunlardan Yahudileri sorumlu tutmak, onları insanlığa kötülük etmek için komplolar kurmakla suçlamak anti-semitizmin en açık tezahürleridir. Herhangi bir şahsın, grubun ya da devletin işlediği suçlardan tüm Yahudileri sorumlu tutmak; Yahudileri insanlık dışı veya şeytani olarak tanımlamak; Yahudilerin ekonomi, medya, hükümet ve diğer sosyal kurumları denetlediklerini ileri sürmek de anti-semitizm olarak görülebilir.
2) Türkiye’de anti-semitizm var mı?
Değişik düzeylerde olsa da ülkemizde hep anti-semitizm olmuştur. Bali bunu iki dönemde incelememiz gerektiğini vurguluyor. Tek parti döneminde, ekonomik açıdan daha iyi durumda olan azınlıklara karşı nefret ve düşmanlıktan en büyük payın, hem sayıca daha kalabalık, hem statü olarak daha üstte olan Yahudilere düştüğünü söyleyen Bali, o dönemde azınlıkları karalayan karikatürlerin yüzde 98’inin Yahudileri hedef aldığı örneğini veriyor. Çok partili dönemde, dini grupların yavaş yavaş ortaya çıkmasıyla birlikte İslami argümanlarla bezeli bir anti-semitizmin şekillendiğini söyleyen Bali, 1948’de İsrail devletinin kurulması; 1967 ve 1973’de Arap-İsrail savaşları; 1969’da Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın yakılması gibi tarihi olaylar tüm İslam dünyasında olduğu gibi Türkiye’de de anti-semitizmi kamçıladığını belirtiyor. Bali, Yahudi düşmanlığının Sabetaycılar (Dönmeler) ve Masonlara karşı hareketlerle iç içe geçmiş olmasına dikkat çekiyor. Bu noktada, bazı muhafazakâr şahıs ve grupların sırf Selanik doğumlu olduğu için Atatürk’ün “dönme” olduğunu ileri sürdüklerini ve buradan hareketle ülkemizdeki laik sistemi “bir dönme/Yahudi komplosu” olarak gördüklerini hatırlatalım. Son yıllarda Sabetaycılık karşıtı yayınların çoğalmış olmasına rağmen Atatürk’e yönelik kara propagandaların azalmış olması çelişki gibi görünebilir, fakat bunda, işin içine sol iddialı kişi ve grupların dahil olmasının rolü büyük.
3) Anti-siyonizm ile anti-semitizm arasında ne fark var?
Vikipedi siyonizmi “amacı Filistin’de milli unsurlardan oluşan bir Yahudi devleti kurmak ve bu devleti desteklemek olan milliyetçi Yahudi hareketi” olarak tanımlıyor. Anti-semitik olmakla suçlanan pek çok kişi -ki bunlar sadece dini muhafazakâr kesimlerden değil, mesela soldan da geliyor olabilir- kendilerinin anti-siyonist olduklarını ve İsrail devletinin politikalarını eleştirdiklerini söylüyorlar. Peki bir kişinin Yahudiliği mi, yoksa İsrail’in politikalarını mı eleştirdiğini nasıl anlayabiliriz? Bali’ye bu soruyu yönelttiğimde kısa bir cevap verdi: “O kişiye İsrail devletini meşru görüp görmediğini sor.” Gerçekten de BM kararlarına riayet eden (yani öncelikle 1967 öncesi sınırlarına çekilen) bir İsrail devletinin varlığını onaylayıp onaylamadığını bilmek, bir kişinin Yahudi düşmanı olup olmadığını saptamakta çok işe yarayabilir.
4) Anti-semitizm ile nasıl mücadele edilmeli?
Bu noktada iki zıt eğilim orataya çıkıyor. Kimileri Yahudi düşmanlığı olarak tanımlanabilecek bazı olayları “münferit” olarak niteleyip bunların abartılmamasını, yaranın fazla kaşınmamasını, yani bu sorunun fazla gündeme getirilmemsini savunuyor. Bunun karşısında, her türden İsrail eleştirisini Yahudi düşmanlığı olarak tanımlayıp bunu olduğundan daha büyük bir sorun olarak gösterenler var. Rıfat Bali Türkiye Yahudilerinin endişelerinin son günlerde arttığını doğruluyor, ancak her türlü rivayete de doğruluğu kontrol edilmeden inanılmamasını istiyor. Ona göre en tehlikeli olan, Yahudi aleyhtarlığının “olağanlaşması ve sıradanlaşması.”