Şampiy10
Magazin
Gündem

Diyarbakır soruları

.

ABONE OL
Vatan Haber

Aktütün saldırısıyla birlikte Türkiye’de daha önce örneğine pek rastlamadığımız bir sorgulama, eleştiri ve tartışma sürecine girdik. Karakolun konumu sonuncusu bu yılın Mayıs ayında olmak üzere daha önce buraya defalarca saldırılmış olması saldırının gündüz gözüyle gerçekleşmesi saldırının olacağına dair istihbarata sahip olunduğu iddiası gibi hususlar gündeme getirildi ve sorumlular özeleştiriye davet edildi.

Aktütün baskınının üzerinden daha bir hafta geçmeden, bu kez Diyarbakır kent merkezinde servis aracına saldırılıp beş polis şehit edildi. Aynı sorgulayıcı perspektifi hiç tereddüt etmeden bu olayda da devreye sokmak gerekiyor. Şöyle ki saldırının

1) Aktütün’den hemen sonra

2) TBMM’de tezkere görüşülürken

3) Diyarbakır’da kent merkezinde

4) Gündüz gözüyle

5) Uzun namlulu silahlarla

6) Polis servis aracına yönelik düzenlenmiş olması teröre karşı mücadelede zaafların sadece kırsal kesimde değil şehirlerde de söz konusu olduğunu bizlere gösteriyor. Örneğin “polis servis aracı neden daha iyi korunamadı?”, “böylesi örgütlü bir saldırı nasıl önceden tespit edilemedi?”, “saldırganlar neden anında yakalanamadı?”, “neden bu kadar çok şehit verildi?” gibi sorular meşru ve zaruridir.

Aslında daha önce Diyarbakır, Ankara, İzmir ve İstanbul Güngören’de meydana gelen bombalı terörist saldırılar sırasında (bu arada tabii ki İstanbul’da ABD Başkonsolosluğu’na yönelik olanda da) benzer bir eleştirel bakış gerekiyordu, nedense gerek duyulmamıştı.

Aktütün saldırısı, PKK’nın yerel seçimlere doğru terör faaliyetlerini iyice tırmandıracağının aleni ilanıydı. Dün Diyarbakır’da yaşananlar, terörün kırsal-kentsel alan polis-asker ayrımı gözetmeden bu stratejiyi elinden geldiğince hayata geçireceğini kanıtladı. Bu arada, yakın zamanda çok acı örneklerini gördüğümüz gibi, örgütün sivil-resmi hedef ayrımına da itibar etmeyebileceği, yakında büyük şehirlerde sivillere yönelik yeni “kör terör” eylemlerine tanık olabileceğimiz uyarısında bulunmak gerekiyor.

Çözüm aramak

Bu tür sorgulamaların Türkiye’nin terörle mücadelesi açısından bir yere kadar çok işlevsel olduğu açıktır. Ancak bir tehlikeye de dikkat çekmek gerekiyor: Eğer bu sorunu sadece güvenlik boyutunun teknik ayrıntıları açısından tartışırsak sahici bir çözümü bulmamız imkansızlaşabilir. Şöyle sorabiliriz: Aktütün karakolu daha içerlere çekilmiş ve çok daha iyi korunuyor olsaydı veya terör saldırısı başarılı bir şekilde püskürtülmüş olsaydı hatta diyelim ki böyle bir saldırı hiç yaşanmasaydı Türkiye’nin PKK sorunu, buna bir şekilde bağlı olan Kürt sorunu bitmiş mi olacaktı?

Başbakan Erdoğan’ın önceki gün dile getirmiş olduğu “suçlu değil çözüm arama” yaklaşımı çok isabetlidir. Ancak Başbakan ve hükümetin onlardan da hareketle devletin ilgili kurumlarının ve nihayet genel olarak tüm toplumun çözüme yoğunlaşması, bunu araması, bunu tartışması şartıyla.

Bu açıdan gerek hükümetin, gerekse Cumhurbaşkanı Gül’ün her vesileyle dile getirdikleri “demokrasiden taviz vermeden terörle mücadele” perspektifi tüm Türkiye’yi bir araya getirmede çok işe yarayabilir.

Bu üst üste gelen terör eylemlerinden istifade edip Türkiye’yi demokratikleşme yolundan saptırmak isteyenlerle yılmadan mücadele etmek gibi bir görevimiz var.

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Hoşçakalın
  2. Yine PKK-Hizbullah çatışması ve yine “yesinler birbirlerini” aymazlığı
  3. (IŞ)İD’in Türkiye’ye ettiği ve edebileceği kötülükler
  4. Kobani ile PKK’yı, PKK ile de (IŞ)İD’i eşitlerseniz
  5. Kürtler Kobani'de kaybederse Türkler kazanmış mı sayılacak?
  6. Hükümet, tezkere, Kobani, Öcalan: Bir dizi tuhaflık
  7. Bir dönüm noktası olarak Kobani: (IŞ)İD ve PKK üzerine notlar
  8. Kobani için diplomasi ihtiyacı
  9. Washington Kürt Konferansı: Tek gündem Kobani direnişiydi
  10. Savaşın Türkiye’ye sıçrama ihtimalleri

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.