Diğerkâmlığa davet
.
Ne zaman Kürt sorunu hakkında, Kürtlerin talep ve beklentileri lehine bir şeyler yazsam “Siz Kürt müsünüz?” diye soranlar çıkıyor. Aynı şekilde ne zaman Alevi sorunu hakkında, Alevilerin talep ve beklentileri lehine bir şeyler yazsam “Siz Alevi misiniz?” diye soranlar oluyor. Soranlar da biliyor olsalar gerek, ne Kürt ne de Aleviyim. Aslına bakılacak olursa Kürt ve/veya Alevi sanılmaktan rahatsız oluyor da değilim. Buna karşılık bu tür soruları yöneltenler için üzülüyorum, ama asıl üzüntüm, Türkiye’de sayıca çok olanların, sayıca az olanların talep ve beklentilerine genellikle kayıtsız kalmaları, sayıca çok olmalarının kendilerine bu hakkı verdiğine inanmaları.
Yine de belli ölçülerde mesafe aldığımızı kabul etmeliyiz. Yakın bir döneme kadar resmi görüş, Kürt diye bir şey olmadığı, kendilerine Kürt diyenlerin aslında “dağ Türkleri” olduğu önermesi üzerine şekilleniyordu. Alevilik için de benzer bir durum söz konusuydu, sistemin merkezinde olanından muhalefetinde yer alana kadar herkes Alevilere “var ama yok” muamelesini uygun görüyordu. Evet bunları büyük ölçüde aşmış gözüküyoruz ama Kürtlerin de Alevilerin de temel talep ve beklentilerinin karşılanmasının epey uzağında olduğumuz da bir gerçek.
Kavramların yetersiz kaldığı anlar
Bu tıkanıklığı aşmamızda şu kavram işimize yarayabilir: Diğerkâmlık. Yıllar önce böyle bir sözcüğün varlığından Tanıl Bora sayesinde haberim oldu. O gün bugündür, birçok köklü sorunumuz üzerinde düşünürken bu kavram işime çok yaradı. Bugün Türkiye’de birçok konuda yaşanan ciddi krizler ve kamplaşmaların aşılmasında diğerkâmlığın çatışan taraflarca belli ölçülerde benimsenmesinin şart olduğunu söyleyebiliriz, ama maalesef bunun çok ama çok uzağındayız.
Bu noktada son dönemlerde dilimize iyice yerleşen “ötekileştirme”, “nefret söylemi”, “kutuplaşma” gibi başka bazı kavramlara bakmak yararlı olabilir. Örneğin son Gezi direnişiyle birlikte Türkiye’de öyle bir yarılma yaşandı ki, bu kavramlar bile durumu açıklamada yetersiz kaldı. Siyasi iktidara yakın bazı basın yayın oranlarının ve gazetecilerin Gezi direnişi ve direnişçileri hakkında yazıp söylediklerini “ötekileştirme” diye adlandırmak çok zayıf kaçacaktır. Özellikle hayatlarını kaybeden gençler hakkında pek bir üzüntü dile getirilmemesini, hatta bazı dezenformasyonlarla neredeyse ölümlerin meşrulaştırılmaya çalışılmasını da “nefret söylemi” ile karşılamaya çalışmak mümkün olmayacaktır.
Yükleri birlikte sırtlanmak
Türkiye ne zamandır, taşıyamayacağı kadar ağır yükleri sırtlanmış durumda. Her geçen gün yükler hafifleyeceğine daha da artıyor. Bu yükleri taşımanın güçlüğü, hatta imkânsızlığının asıl nedeni, tarafların, özellikle sayıca çok olan ve iktidarı ellerinde tutanların, bunun sadece sayıca az olanların görev ve sorumluluğu olduğuna inanmaları ve bunu dayatmaları. Halbuki sayıca az olanların o yükün altına kalmaları hâlinde sadece onlar değil tüm ülke kaybedecek.
Dolayısıyla bu yükleri hep birlikte taşımamız gerekiyor. En çok da sayıca çok olanların, sayıca az olanların kimliklerini kabul etmeleri, onlara eğreti kimlikler dayatmaktan vazgeçmeleri ve onların temel taleplerini yerine getirmeyi daha fazla ertelememeleri gerekiyor.
Kısacası diğerkâmlık egemen olmazsa hepimiz bu yükün altında kalırız.