Şampiy10
Magazin
Gündem

Çözüm sürecinin geleceği: Kazan/kazan’dan kaybet/kaybet’e mi?

.

ABONE OL
Vatan Haber

Son günlerde PKK/KCK yöneticileri Ankara’yı:

1) Rehinelere karşılık olarak (IŞ)İD’in Suriye’nin Rojava olarak adlandırılan Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgesinin ortasındaki Kobani’ye saldırmasına göz yummak, hatta onu teşvik etmek;

2) Bir tampon bölge oluşturarak (IŞ)İD’in işini kolaylaştırmayı istemek;

3) Kobani’yi savunan YPG güçlerine Türkiye üzerinden yardım ve takviye gitmesine izin vermemek;

4) Kobani’deki sivillerin Türkiye’ye göçünü teşvik ederek bölgeyi boşaltmakla suçluyorlar.

Ve bütün bu iddialardan hareketle çözüm sürecinin fiilen sona erdiğini ilan ediyorlar. Tabii ki son söz hakkının Abdullah Öcalan da olduğunun altını çizmeyi ihmal etmeden.

Öncelikle şunu vurgulamak lazım: Çözüm sürecinin değişik aşamalarında PKK/KCK yöneticileri çok sert açıklamalar yapmış ama genellikle Öcalan’ın devreye girmesiyle birlikte sorunlar aşılmış, süreç yoluna devam etmişti. Bu sefer de böyle olması kuvvetle muhtemel fakat şimdiki krizin öncekilerle asla kıyaslanamayacağını özellikle belirtmemiz gerekiyor. Çünkü:

a) Kürt siyasi hareketinin (KSH) öncelik sıralamasını Suriye, Irak ve Türkiye olarak yapabiliriz. Yani ana gündem maddesi Suriye ve Irak’taki dengeleri altüst eden (IŞ)İD tehdidine karşı önce varlığını teminat altına almak, ardından bu krizi fırsata çevirip uluslararası kamuoyu nezdindeki imajını düzeltmek ve bölgesel bir güç haline gelmek.

b) AKP hükümeti de (IŞ)İD’den tedirgin olsa bile onunla mücadele gibi bir önceliğe sahip değil. Tüm bölgeyi kapsayan bu savaşa dahil olmamaya çalışıyor ve esas önemi Türkiye’nin içine, özellikle de çözüm sürecine vermek istiyor.

c) KSH ise, en zor döneminde Suriye ve Irak’ta yanında olmayan Ankara’nın, çözüm sürecine rağmen kendisine yönelik hasmane tutumunu sürdürdüğünü düşünüyor ve süreçte frene basmak istiyor.

Ankara’nın yanılgısı

Düne kadar, çözüm süreci vesilesiyle her iki tarafın birden kazanması söz konusuyken, (IŞ)İD’in yarattığı yeni durumla birlikte her iki tarafın birden kaybetmesinin mukadder olduğu bir döneme girme riski söz konusu. Her iki taraf birden çok vahim hatalar yapıyor. Siyasi iktidarı ele alacak olursak: Ankara’nın, PKK’nın öncelikle Suriye, ardından Irak’ta güçlenmesinden rahatsız olduğunu biliyoruz. Fakat KSH’nin gücünün, (IŞ)İD ve benzeri örgütler tarafından budanmasını beklemek ne derece gerçekçi ve akılcı olur?

Bu noktada dört ihtimali dile getirmek istiyorum:

1) ABD liderliğindeki “gönüllüler koalisyonu”, bir aşamadan sonra Ankara’nın vetosunu umursamayıp Suriye’de PYD/YPG, Irak’ta da PKK/HPG ile doğrudan ya da dolaylı olarak işbirliğine girebilir. Bu bağlamda, Suriye’deki (IŞ)İD hedeflerini bombalayan koalisyon güçleri yakın bir zamanda Kobani çevresindeki (IŞ)İD mevzilerini de pekala hedef alabilir.

2) Koalisyonun desteğiyle veya yalnız başına, KSH’nin (IŞ)İD’e karşı bariz bir üstünlük sağlama ihtimalini yabana atmamak gerekir. Böylesi bir durumda bölgede, Ankara’nın endişe ettiğinden daha güçlü bir PKK/Öcalan olgusu ortaya çıkabilir.

3) KSH’nin çözüm sürecinden vazgeçmesi ve çatışmaların yeniden başlaması, böylesine kaotik bir bölgesel atmosferde Türkiye’yi hızla derin bir istikrarsızlığa sürükleyebilir.

4) (IŞ)İD YPG’yi yenilgiye uğratırsa eninde sonunda gözünü Türkiye’ye dikecektir ve Ankara sınırlarında alışık olmadığı türden bir tehditle başbaşa kalacaktır.

KSH’nin yanılgısı

Kandil’e gelince: Her kriz anında çözüm sürecini sonlandırma tehdidini dile getirmek, zaten çok zor bir iş olan (Türk, Kürt fark etmez) kamuoyunu barışa ikna etmeyi iyice zorlaştırıyor. Halbuki kimsenin bu süreci başarıya ulaştırma dışında bir seçeneği yok. Kaldı ki:

1) Suriye’de ve bir ölçüde Irak’ta (IŞ)İD’le savaş gibi zorlu bir işe girişmiş olan KSH’nin Türkiye’de de yeniden cephe açmasının mantıklı bir açıklaması olamaz.

2) Yeniden Türkiye ile savaşan bir hareket, (IŞ)İD ile savaştığı için elde etmiş olduğu kazanımların çoğunu riske atar, kendisiyle yakınlaşmaya başlayanların tekrar kendisinden uzaklaşmalarına yol açar. Örneğin Cuma günü ABD’nin başkenti Washington’da HDP’nin organize ettiği Kürt Konferansı yapılacak. Benim de Suriye üzerine yapılacak paneline katılacağım konferans KSH’nin Batı ile ilişkilerini geliştirmesine epey yardımcı olacağa benziyor. Fakat eğer PKK yeniden Türkiye’de silahları eline almış olsaydı herhalde Washington’da böyle bir organizasyon mümkün olmazdı.

Bitirirken: Kazan/kazan’dan kaybet/kaybet’e doğru yaşanan bu gidişata her iki tarafın aklil isimlerinin son vereceğini tahmin ediyorum. Yine de bunun hiç de kolay olmadığını kabul etmek ve işi fazlasıyla ciddiye almak şart.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York’ta IŞİD’le mücadeleye ışık yakan son sözleri, siyasi iktidarın bu konuda bir tutum değişikliğine gireceğinin işaretlerini veriyor.

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Hoşçakalın
  2. Yine PKK-Hizbullah çatışması ve yine “yesinler birbirlerini” aymazlığı
  3. (IŞ)İD’in Türkiye’ye ettiği ve edebileceği kötülükler
  4. Kobani ile PKK’yı, PKK ile de (IŞ)İD’i eşitlerseniz
  5. Kürtler Kobani'de kaybederse Türkler kazanmış mı sayılacak?
  6. Hükümet, tezkere, Kobani, Öcalan: Bir dizi tuhaflık
  7. Bir dönüm noktası olarak Kobani: (IŞ)İD ve PKK üzerine notlar
  8. Kobani için diplomasi ihtiyacı
  9. Washington Kürt Konferansı: Tek gündem Kobani direnişiydi
  10. Savaşın Türkiye’ye sıçrama ihtimalleri

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.