CHP ve kimlik siyasetleri
.
CHP’nin seçim bildirgesi hakkında söylenecek çok şey var. Ben bu yazıda bildirgeyi, ekonomik değerlendirme ve tespitleri şimdilik bir kenara bırakıp, “kimlik siyasetleri” bağlamında değerlendirmeye çalışacağım.
Öncelikle bildirgeye uygun görülen “Özgürlüğün ve umudun ülkesi. Herkesin Türkiye’si” başlığını beğendiğimi söylemeliyim. Seçim kampanyasının temel sloganı olacağı anlaşılan “Herkes için CHP”yi isabetli buluyorum. Bildirgenin girişinde “özgürlükçü demokrasi” konusunun işlenmesi ve seçimden sonra yapılacak ilk işin “yeni ve özgürlükçü bir anayasa” olduğunun vurgulanması son derece olumlu. Fakat detaylara girdiğimizde kimi sorunlarla karşılaşıyoruz.
Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun “Alevi yurttaşlarımızın eşit yurttaşlık talebini her alanda hayata geçireceğiz” sözlerini alkışlamalıyız. Ama kendisi de Alevi olan CHP liderinin, büyük çoğunluğunun geleneksel olarak CHP’ye oy verdiği söylenen Alevilerin adını, seçim vesilesiyle ilk kez anıyor olmasının garipliğini de ısrarla vurgulamak şart. Kaldı ki, kendisine tek bir oy gelmese bile, sol iddialı bir parti, bulunduğu ülkede sayıca az olan, azınlıkta kalan, bir şekilde baskı gören dini, etnik vb. kesimlerin sorunlarına herkesten daha fazla duyarlı olmak durumundadır. Kılıçdaroğlu herhalde zaten CHP’ye mesafeli bakan Sünni seçmenleri ürkütmemek için “Alevi” sözcüğünü telaffuz etmekten kaçınıyordu ancak AKP hükümetinin iyi-kötü “Alevi açılımı” yapmaya çalıştığı bir dönemde bu tutukluk fazlasıyla sırıtıyordu. Neyse “zararın neresinden dönülse kârdır” diyelim.
Artık “Kürt” deniyor
Kimlik siyasetlerinden söz edince Kürt sorununa odaklanmak kaçınılmaz. Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçtikten sonra bir müddet “Kürt” de dememişti artık diyor. Yine de CHP’nin 134 sayfalık bildirgesinde tek bir kere “Kürt” sözcüğüyle karşılaşmak insanın canını fazlasıyla sıkıyor. Daha önce de başıma geldiği gibi, yine birileri “İlla Kürt mü demek lazım?” diye kızgınlık belirtecek, ama olsun. Türkiye gibi bir ülkede, çağdaş, ilerici, özgürlükçü, solcu vs. olma iddiasındaysanız, bu ülkedeki tüm sorunların anası olan Kürt sorununa karşı kayıtsız kalamazsınız; hatta bu sorunun çözümünde diğer bütün partilerden daha ileri pozisyonlar almanız gerekir.
Nitekim daha Kürt demenin zor olduğu 1980’lerin ortalarında sosyal demokrat partiler ve siyasetçiler Kürt sorunu konusunda çok cesur ve ileri adımlar attılar. Aradan geçen zaman zarfında Kürt sorununda çoğu olumlu epey değişiklik yaşandı; örneğin Kürtçe üzerindeki yasaklar kalktı, TRT Şeş kuruldu, devlet Öcalan ile görüştüğünü kabul etti... Dolayısıyla CHP’nin, örneğin 1980’lerin SHP’sinin gerisinde kalmaması, sorunun kalıcı ve barışçı bir çözümü için somut ve uygulanabilir öneriler geliştirmesi gerekir.
Arayı kapatmak
Bildirgeye bu gözle baktığımızda “Doğu ve Güneydoğu’da baskılara son verecek, toplumsal barışı sağlayacağız”, “Kürt yurttaşlarımızın kimliklerini yaşamalarının önündeki engelleri çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiyi kurarak aşacağız” gibi vaatler “soyut” gözükse de CHP’nin çözüme temel yaklaşımını göstermeleri açısından olumludur.
“Somut” vaatler içinde en dikkat çekici olanı “uluslararası standartlara uygun komisyonlar yoluyla faili meçhulleri aydınlatma ve kayıpları bulma; sorumluları cezalandırma”dır. Kamuoyunda “hakikatleri araştırma komisyonu” olarak bilinen bu uygulamaya gidilmesi gerçekten devrim gibi bir adım olur ki CHP’nin bu önerinin ardında sonuna kadar durup durmayacağını hep birlikte gözleyeceğiz.
Bu arada “Dersim arşivlerini açma”, “geçmişte yaşanan acı ve travmaları hatırlatan isimleri devlet kurumları ve kışlalardan kaldırma” ve “Diyarbakır Cezaevi’ni toplumsal barış için müzeye dönüştürme” gibi vaatlerin de Kürt sorununun çözümüne katkıda bulunacağı kesindir.
Bildirgede “Talep eden yurttaşlarımıza anadil öğrenimi olanağı sunacağız” sözü Kürtçe konusunda CHP’nin sınırının “öğretim” olduğunu bizlere gösteriyor. Ancak “ana dilde eğitim” taleplerinin her geçen gün daha da tırmandığı bir ortamda bu vaat ne kadar beklentileri karşılar, şüpheli.
Sonuç olarak, CHP’nin, Kürt sorununda, uzunca bir süre tanık olduğumuz gibi MHP ile rekabeti bırakıp AKP ile yarışa girişmiş olduğunu görmek hiç de fena bir gelişme değil. Tabii CHP’nin yıllar içinde Kürtlerle açmış olduğu arayı bir-iki seçimde kapatmasını beklemenin haksızlık olacağı da açıktır.