Cemaat, çözüm sürecine ‘sahici olarak’ nasıl bakıyor?
.
Fethullah Gülen cemaatinin çözüm süreci hakkındaki duruşu üzerine çok şey yazıldı söylendi ama henüz tam bir netlik oluşmuş değil. Bu kafa karışıklığının en önemli nedeni cemaatin, Fethullah Gülen dâhil olmak üzere pek çok sözcüsünün süreç hakkında sık sık birbirleriyle çelişen açıklamalar yapmasıdır.
Bu yazıda, seçimlerden önce elden dağıtılmak için hazırlandığı anlaşılan “Barış içinde adil yarınlar için demokratik uyarı daveti“ başlıklı 5 sayfalık bir metnin “Sözde barış süreci hakkında“ başlıklı son bölümünden bazı alıntılar yapmak istiyorum. Altında herhangi bir imza bulunmamakla birlikte bu metni kaleme alan(lar)ın Gülen cemaatinin “sahici“ görüşlerini çok iyi toparlamış olduğunu, dolayısıyla konuyla ilgili kafa karışıklığını gidermeye ciddi katkısı olacağını düşünüyorum:
- “Kürt kelimesi sorun kelimesi ile yan yana kullanılamaz. ‘Kürt Sorunu’ kavramı en hafif ifadesiyle düşüncesizce kullanılmış, sapık bir ifadedir. Kürt’se sorun değildir, sorunsa Kürt değildir. Kürt kardeşlerimizin hakları ve mağduriyetleri üzerinden menfaat devşiren, kanla beslenen bir Terör Sorunu, PKK Sorunu, KCK Sorunu vardır. Ve bu sorun, sözde Barış Süreci yüzünden hiç olmadığı kadar içinden çıkılmaz bir hâl almıştır.
- Başbakan’ın iyi niyetle başlattığı ve kısmen doğru işler de yaptığı ‘barış süreci’, maalesef kelimenin gerçek anlamıyla bir ‘parçalanma süreci’dir. Süreç, Başbakan’ın niyeti o olmamakla birlikte, hâlen dost sandığı düşmanları tarafından, terör örgütünün boyunduruktan kurtulma manevrası olarak tasarlanmış ve işletilmiştir. Sözde ‘Barış Süreci’nin beyin takımı, terör örgütüne adeta boğuldu-boğulacağı bir anda, devlet içinden bir can simidi atmıştır.
- Süreç öncesinde bir yandan şehirde ve dağda terör örgütünün aklını başından alan polis-asker müşterek operasyonları ve adli operasyonlar yapılıyordu. Terör örgütünün tam anlamıyla aklını başından alan, çok yönlü bir anti-terör program uygulanıyordu.
- Sözde Barış Süreci öncesinde, bir yandan da, kadim kardeşlerimiz Kürt halkımızla devleti barıştıran uygulamalar ve demokratik reformlar yapılıyordu. Ayrıca, devletimiz faili meçhul cinayetler ve yargısız infaz içeren, derin ve kirli mazisi ile yüzleşiyordu. Kürt halkı için tanınmayacak kadar vicdanlı, samimi ve insancıl bir devlet anlayışıydı bu.
- Süreç başladığında ise, dağ ve şehir kadrolarına yapılan operasyonlar İmralı ile müzakereler ve Oslo Anlaşması gereği, bıçakla keser gibi durduruldu. Hapishanelerdeki örgütleyici şehir kadroları serbest bırakıldı. Üstelik yapılan demokratik reformlar da yavaşladı. Devletin faili meçhul cinayetlerle, köşe bucak tenhalarda gençlerin kafasına kurşun sıktığı kirli mazisiyle yüzleştiği davalarda ansızın frene basıldı.
- Süreçte yavaşlayan reformlar ayrılıkçı siyasetçilerin başlıca propaganda malzemesi olurken, PKK ve KCK ise, dağda ve şehirde toparlandı, yeniden organize oldu. Suriye ordusundan bol miktarda patlayıcı madde, güdümlü füze ve tanksavar silahlar elde etti. PKK ve KCK, şehirde ve dağda hiç sahip olmadığı bir mevzilenme ve harbe-hazırlık pozisyonu elde etti.
- Süreç sonunda iktidar partisi ‘1 yıldır kan akmıyor, daha ne olsun’ sloganına sarıldı ama, PKK, kan akıtmadığı her gün ‘bak, dediklerimi yap, yoksa karakol basarım, şehirde bomba patlatırım, açılım balonunu patlatırım, seni iktidardan indiririm haa’ diye açık açık, göstere göstere, en üst perdeden hükümete ve devlete meydan okuma konumunu yakaladı. Kandil’den gelen tehdit ve şantajların ardı arkası hiç kesilmedi.
- Bugün ordumuz dağda bin terörist öldürse, PKK ve KCK yönetimleri asla yıkılmaz. KCK birkaç bin gencimizi daha aldatıp dağa yollar. Zaten bunu hep yapmıştı, en iyi bildiği iş bu. Açılım sürecinde, yedek kadrolarına kadar savaş düzenlerini hazırlamış durumdalar.
- Ama, (Allah korusun, Allah korusun, Allah korusun, teşebbüs edenlerin beli kırılsın, elleri tutulsun, Allah fırsat vermesin) bu saatten sonra ülkemizde tek bir karakol baskını, tek bir AVM bombalaması yaşansa, artık bu hükümetin yerinde kalması mümkün değildir. Bundan ötürüdür ki, artık bu noktadan sonra, mevcut hükümetin oyunu devam ettirebilmek için PKK ve KCK’nın her dediğini yapmaktan başka çaresi yoktur.
- BDP tarihte hiç olmadığı kadar güçlenmiştir. Seçim sonrası özerklik adı altında bağımsızlık ilanında bulunacaklarını açık açık ilan etmektedirler.
- Öte yandan, ülkemizde ortaya çıkacak bir ayrılıkçı girişim sonrası, hükümetin ayakta durması imkânsızdır. Herhangi bir bölme teşebbüsü çok sert devlet refleksleri ile karşılık bulacaktır.
Bu da, savaşı kazanacak olmamızla birlikte, son bir yıldır vermediğimizin katbekat fazlası şehitle sonuçlanacaktır. Çünkü PKK’nın askeri kapasitesi TSK ile kıyas kabul etmese bile, askerimize-polisimize kayıp verdirme noktasında çok daha etkili duruma gelmiştir.
- Ülkemiz bu yüzden çok ciddi anlamda bir Kürt-Türk iç savaşı ile, hatta Kuzey Irak ve Suriye’deki silahlı grupların da katılımıyla, hem içte hem dışta çok kanlı bir kardeş kavgasıyla burun buruna yaşamaktadır.”