Şampiy10
Magazin
Gündem

Bu savaş 30 Mart’ta bitmez

.

ABONE OL
Vatan Haber

17 Aralık’ta başlayan süreci AKP hükümetiyle Gülen cemaati arasındaki iktidar mücadelesinin kızışması ve topyekûn bir savaşa dönüşmesi olarak değerlendiren benim de aralarında olduğum kişiler, sıklıkla “fazla naif“ olmakla eleştirildi. Bunun bir nedeni, cemaatin kendisine atfedilen ve geniş ölçüde benimsediği, hükümete yönelik her türlü hamlenin sorumluluğunu kesin bir dille üstlenmemesi, hükümetin de bu iddiaları kanıtlayacak herhangi bir ikna edici girişimde bulunmamasıydı. Bir diğer neden de, cemaatin bu kadar kapsamlı, can acıtıcı ve stratejik adımları atabilecek güçte olmadığı düşüncesiydi. Cemaate en fazla, “küresel“ bazı güç odaklarının piyonluğu veya taşeronluğu gibi fonksiyonlar yükleniyordu ki başlangıçta hükümet sözcüleri de benzer bir tutumu benimseyip zamanla bundan vazgeçtiler.

Son olarak, önceki gün yayınlanan Suriye ile ilgili “strateji toplantısı“nın (neden tırnak içine aldığım herhâlde anlaşılmıştır!) ortam dinlemesinin internet üzerinden dolaşıma sokulmasıyla “bunlar cemaatin işi olamaz“ diyenler kesinlikle haklı çıktıklarını ilan ettiler. Zaman Gazetesi’nin dünkü ilginç manşet çalışmasını da buna kanıt olarak gösterdiler.

Ortamı kim dinledi?

Bu tür komploların kimler tarafından, kimlerle işbirliği içinde, nasıl ve hangi amaçla kotarıldığının cevabı genellikle tam olarak hiç verilemez. O nedenle bu komplolar hakkında sayısız komplo teorileri üretilebilir. Şahsen, Suriye tapelerinin cemaatin masumiyetini kesinleştirdiği iddialarını “fazla naif“ buluyorum. Hele, Suriye tapeleri nedeniyle cemaatin hükümetle kavgayı bırakıp “ortak dış düşmanlara karşı“ mücadelede saf tutmasını bekleyenlere diyecek hiçbir şey yok. Meramımı şu sorularla anlatmaya çalışayım:

1) Yine Suriye ile ilgili olan TIR operasyonlarının arkasında kimler vardı? Bunları gazetelerinde, televizyonlarında ve sosyal medyada en çok kimler köpürttü?

2) Hükümetin seçime az süre kala Suriye’ye askeri müdahale planladığı istihbaratını kimler dolaşıma soktu?

3) Cemaat son olayda da, önceki birçok yasa dışı dinleme olayında olduğu gibi “sorumlular bulunsun ama dinlemelerin içeriğinin gereği de yapılsın”dan farklı bir tutum aldı mı?

Stratejik hatalar

Yarın Türkiye çok kritik bir seçim yaşayacak. Ama bu seçimler öncesi en çok tapeler, en azsa belediye başkan adaylarının projeleri konuşuldu. Öyle ki pazar gecesi sandıklar açılırken aynı odaklar iddialı bazı tapeleri dolaşıma sokarak gündemi yine belirleme şansı sahip. Çünkü AKP hükümetinin özellikle son döneminin hemen her faaliyetinin, ülkeyi yönetenlerin (ve galiba yönetmeye talip olanların da) siyasi ve özel hayatlarının detaylarının bu odaklarca kaydedilmiş olabileceğini kabul etmemiz lazım. Suriye toplantısının 13 Mart’ta yapıldığı düşünülürse, devletteki son ayıklamaların da sorunu kökünden çözmediği söylenebilir.

Evet, bu seçim esas olarak AKP ile cemaat arasında. CHP kaderini büyük ölçüde cemaate endekslemiş görünüyor. Olaylara daha mesafeli bakan MHP ile BDP/HDP’nin gerçek güçlerini daha çok genel seçimlerde göreceğe benzeriz. Seçimlere bir gün kala cemaatin Başbakan Erdoğan‘ı tasfiyeyi amaçlayan operasyonu yerel seçimlere göre ayarlayarak ciddi bir stratejik hata yaptığını söyleyebiliriz. Zira Erdoğan, normal şartlarda tatminkâr cevaplar veremediği yolsuzluk iddialarını seçim sandığına havale ederek belli bir ölçüde nefes alabildi. Burada cemaatin ikinci stratejik hatası karşımıza çıkıyor: Tasfiye etmek istedikleri Erdoğan’ın karşısına normal şartlarda AKP’ye oy vermeyi düşünen seçmenleri tatmin edebilecek alternatifler bulamadılar. Kim bilir belki de bazı Batılı odaklar gibi, belli bir aşamadan sonra AKP içinden güçlü bir muhalefetin çıkacağını, örneğin Gül‘ün Erdoğan’a karşı bayrak açacağını düşünmüşlerdir. Ama olmadı. Birbirinden farklı kamuoyu yoklamalarındaki rakamlar bize “hele bir Erdoğan gitsin, sonra Türkiye her durumda daha iyi olur“ şeklinde özetlenebilecek propagandanın AKP seçmenlerini tam olarak ikna etmede yeterli olmadığı yolunda ipuçları veriyor.

Hükümetin yanlışları

Cemaatin hatalarının hükümeti ve Erdoğan’ı güçlendirdiğini söylemek de doğru olmayacaktır; en fazla, olması gerekenden daha az yara almalarına vesile olmuştur. Buna ek olarak AKP cephesinde de çok kritik hatalara tanık olduk. Öncelikle savaşın yükünü neredeyse tek başına Erdoğan yüklendi. Bunun AKP liderinin çok arzu ettiği bir durum olduğunu sanmam. Parti ve hükümetin birçok kurmayının cemaate karşı savaşta şevksiz olmalarının herhâlde birçok nedeni vardır. Medyada da adları AKP ile özdeşlemiş İslami hareket kökenli isimlerden ziyade iktidar trenine sonradan atlamış kişilerin Erdoğan’a kalkan olmaları da ayrıca dikkat çekici. Erdoğan’ın en vahim hatası, cemaati sonuna kadar şeytanileştirip kriminalize etmesi ama operasyonu hep seçim sonrasına ertelemesi oldu. Bu ürkeklik, iddialarının doğruluğu konusunda ciddi şüphelere yol açtı. Bir diğer hatası da Erdoğan’ın bu savaşa dini fazlasıyla katması ve Gülen başta olmak üzere cemaatin önde gelen isimlerinin imanlarını sorgulamaya kalkmasıydı.

Daha fazla uzatmayalım. 30 Mart seçimlerinin Türkiye için hayırlı olmasını diliyorum fakat AKP-cemaat savaşının bu seçimle sonlanmayacağını düşünüyorum. Öyle ki 30 Mart sonuçları en çok bu savaşın sonraki aşamasının şekillenmesinde etkili olacak.

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Hoşçakalın
  2. Yine PKK-Hizbullah çatışması ve yine “yesinler birbirlerini” aymazlığı
  3. (IŞ)İD’in Türkiye’ye ettiği ve edebileceği kötülükler
  4. Kobani ile PKK’yı, PKK ile de (IŞ)İD’i eşitlerseniz
  5. Kürtler Kobani'de kaybederse Türkler kazanmış mı sayılacak?
  6. Hükümet, tezkere, Kobani, Öcalan: Bir dizi tuhaflık
  7. Bir dönüm noktası olarak Kobani: (IŞ)İD ve PKK üzerine notlar
  8. Kobani için diplomasi ihtiyacı
  9. Washington Kürt Konferansı: Tek gündem Kobani direnişiydi
  10. Savaşın Türkiye’ye sıçrama ihtimalleri

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.