Bu görüntüleri çok yerlerden hatırlıyoruz
.
Kameraman Cüneyt Ünal’ın Suriye resmi televizyonunda yayınlanan görüntüleri, hangi ideolojik zemin üzerinde yükselirse yükselsinler, otoriter ve totaliter rejimlerin eninde sonunda aynı olduğunu, birbirlerinden kopya çektiklerini bir kez daha kanıtladı.
Ünal’ı internetten, kendisine verilen metni okurken izlediğimde aklıma Stalin dönemi Sovyetler Birliği’nde rejimle ihtilafa düştükleri için toplama kamplarına gönderilen ve mahkemelerde uzun uzun “suçlarını itiraf eden” eski bürokratlar geldi.
Yine Ünal’ı izlerken, devrimi birlikte yaptıkları İslamcılar tarafından tasfiye edildikten sonra zindana atılan ve idam edilmemek adına, televizyonda yanlıştan döndüklerini kanıtlamak için dil döken İran Komünist Partisi (Tudeh) yöneticilerini; yine İran’da, İslami rejime savaş açan çocuklarını reddettiklerini televizyonden ilan eden ana-babaları hatırladım.
Ünal’ın şiş göz altları, yorgun ve ürkek hali, hazırlanmış metni zorlukla okuması 12 Eylül faşizmi döneminde TRT’ye çıkarılan devrimci ve ülkücüleri de getirdi aklıma. Tabii daha sonra Ertürk Yöndem ve çömezlerinin TRT’de yayınlanan programalarına çıkarılan yakalanmış PKK militanlarını.
Ucuz propaganda
Esad rejiminin bu insanlık dışı ve çoktan çağdışı kalması gereken bu uygulamasının kurbanının bir kameraman, tanıyan herkesin profesyonelliğine kefil olduğu bir gazeteci olması durumu daha vahim kılıyor. Tek kaygısı mesleğini yapmak olan bir gazeteciyi rehin alıp onu bir teröristmiş gibi göstermeye ve bu yolla propaganda yapmaya çalışmak hiç de akıl kârı bir şey değil.
Öte yandan Ünal’ın durumunu Baas yönetimine karşı bir propaganda malzemesi gibi kullanmaya çalışmak da, en azından meslektaşımızın bir an önce, sağ salim evine dönmesini riske atacağı için asla kabullenilemez.
Nasıl kitaptan bomba olmazsa kameradan da roketatar filan olmaz. Cüneyt Ünal terörist değil. Kendisini sağ salim aramızda görmek istiyoruz.
“Lazkiye- Hatay ekseni”
Türkiye’de rejimler, hükümetler değişiyor Hürriyet Gazetesi’nin, başı sıkıştığında devlete yardım eli uzatma misyonu değişmiyor. (Tabii vergi cezası krizi nedeniyle kısa bir ara olduğunu biliyoruz.) Tüm Türkiye’nin Hatay’ı ve buradaki Suriyeli mültecilerle bölge halkı arasındaki ilişki ve sorunları; CHP milletvekillerinin Apaydın Kampı’na sokulmamasını tartıştığı bir anda Hürriyet Ankara Temsilcisi Metehan Demir, Hatay Valisi Celalettin Lekesiz ile kampları gezip (Apaydın’ın kapısından dönüp) “Şehir efsanesi” başlıklı bir habere imza attı.
Haberin özü ve biçimi üzerine çok şey söylenebilir fakat ben sadece Vali Lekesiz’in uzun bir cümlesine dikkat çekmek istiyorum: “Burada asıl dikkat etmemiz gereken hayati konu, birilerinin hâlâ Lazkiye-Hatay ekseninde başka bir devlet kurmak için Suriye’nin mevcut durumundan da yararlanarak Hatay’ımızın da hassasiyetlerini kaşıyarak, kirli bir planın peşinde olması. ”
Suriye’de Baas rejiminin yıkılması halinde, ülkede azınlık durumunda olan Nusayrilerin Lazkiye civarında ayrı bir devlet kurabileceği yolunda değerlendirmeler yapıldığı doğru. Suriye’nin yıllardır Hatay üzerinde hak iddia ettiği de doğru. Ama bu iki doğruyu aritmetik bir şekilde toplayıp “Lazkiye-Hatay ekseninde başka bir devlet” kurmaya yönelik “kirli bir plan”ın ne derece doğru olduğu tartışılır. Dünkü nispeten güçlü Suriye’nin Türkiye’den koparamadığı Hatay’ı, Baasçıların bu perişan halleriyle koparabileceğini düşünmek kolay olmasa gerek. O zaman bu kopma nasıl olacak?
Sonuç olarak, Vali Lekesiz’in mültecilere yönelik haksız suçlamaları, karalamaları boşa çıkartma çabalarına diyecek bir şey yok. Fakat kendi vatandaşlarının bir bölümünü zan altında bırakabilecek komplo teorilerini dillendirmesini anlamak mümkün değil.