Birlikte kazanmışlardı, birlikte kaybediyorlar
.
Geçen yıl 7 Şubat günü patlak veren MİT kriziyle açığa çıkan Fethullah Gülen cemaatiyle hükümet arasındaki sorunlar, geçen yaklaşık 20 ay boyunca çözülemediği gibi zamanla bunlara, deshanelerin kapatılması tasarısı gibi yenileri de eklendi. Ne var ki son günlerde sorunların artmasına ek olarak daha ciddi bir olguyla karşı karşıyayız: Taraflar artık aralarındaki sorunları gizlemeye/örtmeye kalkmıyor, bunlara işaret edenleri “fitne” ve “fesat” çıkarmakla suçlamıyor, birbirleriyle alenen mücadele ediyorlar.
Büyük ölçüde medya üzerinden yürüyen bu hesaplaşmaya temmuz ayı başında (http://www.rusencakir.com/Polemikler-uzerinden-yeni-tur-iktidar-savaslarina-bakis/2077) dikkat çekmiştim. O günlerde medyada yaşanan polemikler bir bakıma “durun, ne yapıyoruz, aslında biz kardeşiz!” şeklinde özetlenebilecek bir ruh hâlini yansıtan uyarı yazılarıydı. Lakin geçen süre zarfında bu uyarılar iki tarafça da göz ardı edildi ve daha kapsamlı, sistematik, sert ve can yakıcı suçlamalar peş peşe geldi.
“Biraz demokrasi, biraz hukuk...”
Örnek olarak Today’s Zaman Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş‘in, siyasi iktidarın “Yeni Türkiye“ iddiasına doğrudan ve çok sert eleştiriler yönelttiği yazıları (bulentkenes.blogspot.com); bunlara karşı olarak da Sabah Gazetesi’nde çıkan bazı yazılarla Başbakan Erdoğan‘ın kimi danışmanlarının sosyal medyada Gülen cemaati medyası ve buradaki gazetecilere yönelik suçlamalarını gösterebiliriz.
Keneş’in “Yeni Türkiye bu” başlıklı yazısını şöyle bitirmiş olması işin vahametini gösteriyor: “Aslında çok bir şey istemiyoruz... İstediğimiz sadece biraz demokrasi, biraz hukuk, biraz özgürlük ve tabii biraz da saygı... Çok mu?“
Gülen cemaatini, AKP iktidarının “ileri demokrasi” iddiasını coşkuyla paylaşmaktan “sadece biraz demokrasi, biraz hukuk, biraz özgürlük ve tabii biraz da saygı” noktasına ne/neler getirmiş olabilir? Bu sorunun cevabını uzun süredir arıyor ve bulduğum kadarıyla okurlara aktarmaya çalışıyorum. MİT krizinin ardından kaleme aldığım 6 analiz bunlara bir örnektir: http://www.rusencakir.com/Erdogan-Gulen-iliskisi-dun-bugun-yarin-1-Kokleri-derinlerde-olan-bir-rekabet/1672
“Günümüzdeki kavganın, dershane krizine ek olarak MİT Müsteşarı Hakan Fidan‘ın yurt dışında hedef gösterilmesinin ardından iyice tırmanmış olması tesadüf olmasa gerek” diyerek bir başka soruyu gündeme getirelim: Bu çatışmadan kim kârlı çıkar? Benim cevabım hiç tereddütsüz “hiçbiri“ olacaktır. Dün birlikte hareket ederek birlikte kazanan ve ülkenin en önemli iki gücü hâline gelen AKP hükümetiyle Gülen cemaati, ne zamandır birbirleriyle mücadele ederek hep birlikte kaybediyorlar. Bunun sonucunda içeride ve dışarıda üçüncü şahıslar son derece memnun oluyor.
Kuşkusuz hep birlikte kaybettiklerini bizler gibi onlar da görüyor olsalar gerek ama nedense gidişatın önünü almıyor, belki de alamıyorlar. Özellikle Başbakan Erdoğan, içeride ve dışarıda epey sıkıntılı olduğu bir dönemde, üstelik önünde çok kritik üç ayrı seçim varken Gülen cemaatiyle mesafenin iyice açılmasından herhâlde pek memnun değildir, ancak onun da krizin çözümü yönünde aleni bir hamlesini görmüyoruz.
Özeleştiri şart
Bugünlük bitirirken son bir nokta: Gülen cemaatinin yayın organları ve oralarda yazan, yöneticilik yapan cemaatle organik ilişki içindeki bazı meslektaşlarımız, son dönemde demokrasi, basın ve ifade özgürlüğü konusunda çok doğru şeyler söylüyorlar ve siyasi iktidar çevrelerinden geldiğini iddia ettikleri baskı, manipülasyon, çarpıtma ve dezenformasyonlardan şikâyet ediyorlar.
Ama biz, Gülen cemaati medyasının tam da bugün şikâyet ettikleri hususlarda göstermiş oldukları “üstün“ performansı da yakından biliyoruz; bizzat yaşadık ve bunlardan bizzat mağdur olduk. Bugünkü pozisyonlarında inandırıcı olmaları için siyasi iktidara karşı yönelttikleri kapsamlı, isabetli ve sert eleştiriyle aynı ölçüde kapsamlı, isabetli ve sert bir özeleştiri yapmaları şart.