Birikim’den eski bir tartışmaya yeni soluklar
.
SOL VE İSLAM/1
Kendisini “aylık sosyalist kültür dergisi” olarak tanımlayan Birikim, 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle ortaya çıkan 9 yıllık mecburi kesinti sayılmazsa tam 35 yıldır yayınlanıyor ve bu Şubat ayında 250. sayıya ulaştı.
100. sayısı için hazırlanmış özel dosyada Birikim’i “Türkiye solunda cevap vermekten çok soru sormanın daha önemli olduğunu düşünen veya hisseden kişilerin kendilerini en rahat ve özgürce ifade edebildikleri bir platform” olarak tanımlamıştım. Aradan geçen zaman içinde bu özelliğini büyük ölçüde koruduğunu düşünüyorum. Birikim’de ilk kez 1991 yılı Şubat ayında, 22. sayısında yazım çıkmıştı. 2007 Nisan ayındaki Hizbullah yazımdan beri yazı yazamadığım için üzülüyor, ama merakla, ilgiyle, tartışarak ve öğrenerek izlemeye devam ediyorum. Ve bu dergiye emeği geçen herkese bir kez daha çok teşekkür ediyorum.
Birikim’in 250. sayısının ana dosyası “Sol ve ilahiyat” başlığını taşıyor. Solun genel olarak dinlerle, özel olarak da İslamiyet’le ilişkisini (ve ağırlıkla ilişkisizliğini) ele alan bu sayıda çok sayıda ilginç ve ufuk açıcı yazı var. Örneğin sinemacı Sırrı Süreyya Önder, Türkiye’deki sol İslamcılığın önde gelen isimlerinden İhsan Eliaçık’tan geniş biçimde yararlanarak, Hz. Muhammed’e ilk inananlardan Ebu Zerr’den başlayıp değişik dönemlerde egemen baskıcı düzenlere kafa tutmuş olan dindarları bize anlatıyor ve “Müminin celadetine ne oldu?” diye soruyor.
Kazım Özdoğan ile Görkem Özizmirli, ayrı ayrı yazılarda, özellikle Latin Amerika’da bir dönem çok etkili olan ve izlerini hâlâ güçlü bir şekilde sürdüren “Özgürlük Teolojisi” (Kurtuluş İlahiyatı da denebiliyor) hareketini ve bunun benzerinin İslam coğrafyasında mümkün olup olmadığını tartışıyorlar. Hem “feminist”, hem “solcu” duruşuyla öteden beri Türkiye’deki İslami hareket içinde özgün bir ses olan Cihan Aktaş’ın yazısının tek başına başlığı bile çok şey anlatıyor: “Halkın sesinde Hakk’ın sesini aramak: ‘Lâ’ya da sürekli devrim.”
Bir ödev
Dosyada Ömer Laçiner, Murat Utkucu, Tuncay Birkan, Mustafa Tekin ve Yasin Durak’ın da yazıları yer alıyor. Bunlardan Utkucu’nun “Aynı trende: İslam ve sosyalizm” yazısının sonundaki bir anekdottan, 1989’da Ankara-İstanbul arasındaki bir tren seferinde solcu bir üniversite öğrencisinin iki çocuklarıyla birlikte seyahat eden bir çiftle (anne türbanlı) saatlerce süren muhabbetten söz etmek istiyorum. Bu muhabbette Allah’ın varlığı ya da yokluğu değil başka şeyleri, mesela “kapitalist hayat tarzının gündelik etkilerini, yoksulluğu, paylaşımı, tüketmenin yıkıcı felsefesini...” konuşuyorlar.
Birikim’in bu dosyası yıllardır kafamı kurcalayan ama sürekli bahaneler bularak yazmayı ertelediğim bir konu, sol ile İslam ilişkisi üzerine artık yazma konusunda bana cesaret verdi. Daha doğrusu bu “ödev”den daha fazla kaçamayacağımı artık kabullenmiş haldeyim. Bu bir “ödev” zira 25 yıllık gazetecilik yaşamımda ağırlıklı olarak İslami hareketler üzerine çalıştım. Türkiye’nin ve dünyanın birçok yerinde farklı meşreplerden İslamcıyla tanıştım, konuştum, röportaj yaptım ve buna bağlı olarak değişik ülkeler ve mesleklerden konuyla ilgili çok sayıda kişiyle bu konuyu tartıştım.
1990’da ilk kitabım Ayet ve Slogan yayınlandıktan hemen sonra İslam dünyasında sol/sosyalist hareketler üzerine yeni bir çalışma yapmaya niyetlendim. Epey bir malzeme topladıktan sonra, büyük ölçüde karşılaştığım trajik tablonun da etkisiyle bu projeyi rafa kaldırdım.
Bu uzun girişten sonra kendi deneyimlerim ışığında sol ve İslamiyet ilişkisi üzerine bir dizi makale yazacağımı ilan ediyor ve ilk yazı yarına diyorum.