BDP’li vekiller gitmek istiyor ama...
.
BDP’li milletvekillerinin TBMM’ye girip girmeyecekleri meselesi tam anlamıyla bir yılan hikayesine dönüşmek üzere. Normal olarak BDP Meclis Grubu’nun bugün Diyarbakır’da toplanması ve büyük olasılıkla
1 Ekim’de Meclis’e gitme ve dolayısıyla yemin etme kararı alması bekleniyordu. Fakat bu toplantı yarın öğleden sonraya ertelendi. Bakalım grup yarın toplanabilecek mi? Toplansa da açık ve net bir karar alabilecek mi? Karar alsa da bunu rahat bir şekilde hayata geçirebilecek mi?
BDP’liler başlangıçta Hatip Dicle’nin kazanmış olduğu milletvekilliğinin iptalini protesto amacıyla Meclis’e gitmediler. Ardından Abdullah Öcalan’ın tutukluluk koşulları, KCK kapsamında çok sayıda partilinin tutuklanması ve PKK’ya yönelik operasyonların sürmesi gibi gerekçelerle olay “Meclis boykotu” halini aldı.
Hiç kuşkusuz sorunun kalbinde iç içe geçmiş iki olgu var: 1) Devletin gerek Öcalan, gerekse PKK ile yürüttüğü müzakereleri durdurması; 2) PKK’nın şiddet eylemlerini kademeli bir şekilde tırmandırması. Hükümete göre görüşmeler PKK eylemleri yüzünden durdu; PKK’ya göreyse hükümet görüşmeleri durdurduğu için saldırılar kaldığı yerden başladı. Yani tipik bir “yumurta-tavuk” ikilemiyle karşı karşıyayız. Ne var ki Türkiye kimin haklı, kimin haksız olduğu noktasını çoktan aştı; tarafların yeniden zirveye ulaşan karşılıklı güvensizliği ülkeyi çok ağır bir şekilde yaralıyor.
Tabanla tavan arasında
Dün Diyarbakır’dan bazı kaynaklarımla görüştüm ve BDP’nin nasıl bir karar alabileceğini öğrenmeye çalıştım. Aslında sorgulanacak çok fazla bir şey yok: BDP’li milletvekillerinin ezici bir çoğunluğu ki Meclis grubunun akla gelen tüm ağır toplarının buna dahil olduğunu söyleyebiliriz, işi artık tadında bırakma ve 1 Ekim’deki oturuma katılma yanlısı. BDP ile arası iyi olan aydınlar, bölgedeki sivil toplum örgütleri gibi farklı odaklar da BDP’nin Meclis çalışmalarına katılmasının, ortamın yumuşamasına katkıda bulunacağı yolunda açıklama ve çağrılar yapıyorlar. Parti tabanının da, giderek boykotun amacına ulaştığı, daha fazla uzatılmasına gerek olmadığı noktasına yaklaştığı söyleniyor. Fakat iki belirleyici aktörün, Öcalan ve PKK’nın bu konuda ne düşündükleri tam net değil.
Bir süredir avukatlarıyla görüştürülmeyen Öcalan’ın tercihinin Meclis’e dönüşten yana olacağını tahmin edebiliriz fakat saldırılarını “topyekun savaş” konseptiyle alabildiğine tırmandıran PKK’nın, boykotun sürmesinden yana olduğu yolunda çok güçlü iddialar bulunuyordu. Bu bağlamda dünkü Taraf Gazetesi’nde yer alan, “KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı” imzalı bir elektronik postada “Meclis’e gitmek Kürt halkına ihanet ve düşmana hizmettir” denildiği haberi başlangıçta hiç de şaşırtıcı olmadı.
Fakat önce BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, KCK’nın tehdit iddialarını kesin bir dille yalanladı ve “KCK’nın iddiasını kanıtlasınlar istifa ederim” dedi. Ardından, tam da sözü edilen tehdit mektubunun altındaki imzanın, yani KCK Yürütme Konseyi’nin başkanı olan Murat Karayılan, verdiği bir mülakatta BDP’lilere bir dayatmada bulunmadıklarını söyledi.
Mektubu kim yazdı?
Hatta onun “Öncelikle bu konuda karar verecek olan Blok vekilleri grubudur. Biz vekillerin Meclis’e gitmesine negatif yaklaşmıyoruz. Haksız bir egemenlikçi anlayışa ve siyasete karşı gerekli tutum ve tavrı almışlardır. Dolayısıyla bundan sonra farklı tutum pekala olabilir” sözlerini “BDP’ye Meclis’i işaret etti” diye yorumlamak da mümkün.
Hal böyle olunca ortada ciddi bir soru duruyor: Karayılan’ın BDP’li milletvekillerini öven ve Meclis yolunda önlerini açan tavrı düşünüldüğünde ortalığı karıştıran tehdit bildirisi kim, ne amaçla kaleme aldı? İlk akla gelen seçenekleri şöyle sıralayabiliriz:
1 Ya bu mektubu kaleme almış olan PKK yöneticileri yanlış yaptıklarını anladılar veya kısa sürede fikir değiştirdiler;
2 Ya da bu mektup Karayılan’dan ayrı hareket eden bazı PKK yöneticileri tarafından kaleme alındı. Diğer bir deyişle PKK içinde çokbaşlılık hakim.
3 Veya bu mektubun PKK ile hiçbir ilişkisi yok, birileri ne yapıp edip BDP’lilerin Meclis’e girmemesini sağlamaya çalışıyor.
BDP’lilerin işlerinin hiç de kolay olmadığını bizlere gösteren bu seçeneklerden hangisinin doğru olduğunu kolay kolay öğrenebileceğimizi sanmıyorum. Fakat şahsen üçüncü seçeneğin daha yüksek ihtimal olduğu kanısındayım.
Yazıyı BDP’lilerin Meclis’e gitme ihtimalinin hayli yüksek olduğunu tekrarlayarak bitirelim ve giderlerse kendilerini TBMM’de nelerin beklediği tartışmasınıysa yarına bırakalım.