Bahçeli’nin sabrı taşıyor mu?
.
Türkiye, onca tahrik ve riske rağmen bir “iç savaş” ortamı yaşamıyorsa, bunda birçok olgunun yanı sıra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin payının çok yüksek olduğunu düşünüyorum. MHP lideri doğal olarak, PKK, terör, Kürt sorunu söz konusu olduğunda en radikal, “şahin politikaları savunuyor”, ancak her seferinde ülkenin bir iç çatışmaya çekilmek istendiği uyarısı yapıp kendi tabanını, özellikle de ülkücü gençliği oyuna gelmemeleri için uyarıyor. Kuşkusuz ülkenin değişik yerlerinde yaşanan tatsızlıklara bazı ülkücüler dahil olmuş olabilir, ancak bunun MHP politikası olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hatta birçok durumda (en son olarak Akdeniz Üniversitesi’ndeki çatışmada) bizzat Bahçeli’nin müdahale ederek, olaylara karışanların ayıklanmasını ve cezalandırılmasını sağladığını da biliyoruz.
Bu bakımdan TBMM’nin ilk gününde Bahçeli’nin, DTP’li milletvekillerinin uzattığı elleri sıkmasının ve daha sonra da birkaç kez benzeri jestler yapmasının çok şaşırtıcı olduğu söylenemez. Aynı şekilde, dün Meclis kulisinde bir grup DTP milletvekili ve parti üyesiyle sohbet ederken, içlerinden birinin “Bahçeli Türkiye’nin şansıdır” demesi ve hiç kimsenin kendisine itiraz etmemesini de normal karşılamalıyız.
Ne var ki dün Meclis’te Bahçeli’yi dinlerken, MHP’nin ve liderinin sanki bir eşikte oldukları izlenimine kapıldım. MHP lideri terör konusunda zaten hep sertti, ancak dün bu bakımdan zirveye vardığını söyleyebiliriz. Şu cümleye bakalım: “AKP, PKK ve Barzani aynı çizgide, asırlık Sevr zihniyetinde bir kez daha buluştu.” Bahçeli bu ağır suçlamayı, AKP Grup Başkanvekili Nihat Ergün’ün tezkere görüşmelerinde ettiği bir cümleye dayandırıyor. AKP’nin en makul isimlerinden biri olarak bildiğim Ergün’ün “Gavurdağı ve Sivas’ın ötesi...” cümlesine Bahçeli’nin iddia ettiği anlamı yüklemiş olabileceğini şahsen düşünmüyorum. Bu nedenle MHP liderinin “Böylesi bir zihniyet en az PKK kadar bölücü, alçak ve ahlaksızdır” diye iyice tırmandırdığı suçlamalarını bir birikimin patlaması olarak değerlendiriyorum.
Diyalog yok
Görebildiğim kadarıyla iktidar ve muhalefet arasında tam bir iletişim ve diyalog eksikliği var. Düşünebiliyor musunuz, Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, önce CHP lideri Baykal, bir gün sonra da MHP lideri Bahçeli ile yaklaşık 90’ar dakika konuştu ve gündemin ağırlıkla terörle mücadele olduğu söylendi. Öte yandan Başbakan Erdoğan’ın bu iki liderle en son ne zaman başbaşa görüştüğünü hatırlayamıyorum bile. Yine Erdoğan’ın, sorunun bir diğer aktörü DTP’yi muhatap almamakta inat ettiğini de biliyoruz. Erdoğan daha önce de seçime kadar Baykal’ı yoksayacağını ilan etmişti. Dünkü konuşmasındaysa, adını vermeden Bahçeli’yi önemsemez bir tavır takındı..
Başbakan dün terörle mücadele adına demokrasiden asla taviz verilmeyeceğini vurgulayarak “yine mi OHAL?” diye korkanların yüreğini ferahlatmış olabilir. Ancak muhalefetin tüm renklerini dışlayarak demokrasiyi muhafaza edebilmenin, hele geliştirebilmenin imkansız olduğunu da kavrayabilmeli. Zira Irak Kürtleriyle diplomatik ilişkilerin kurulmakta olması,
Aktütün ve Diyarbakır saldırılarının ardından Türkiye’nin gerçekten yeni bir döneme girmiş olduğunu gösteriyor. Bu yeni dönemde karşımıza pekala yepyeni bir MHP ve Bahçeli çıkabilir. MHP’de yaşanacak değişim DTP’yi de birebir etkileyecektir. Bunun sonucunda Türkiye dönüşü olmayan noktalara sürüklenebilir.
Demek ki özür dilenebiliyormuş
Önceki gün Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek işkencede öldürülen Engin Ceber olayında topu savcılara atınca “eyvah, hükümet bu işkence olayını örtecek galiba” diye endişelenmiştik. Fakat Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin çok açık ve net bir açıklamayla bütün kaygılarımıza nokta koydu. Şahin’in tarihi öneme sahip “Devlet ve hükümetim adına yakınlarından özür diliyorum” cümlesi Türkiye’de gerçekten bir şeylerin, hatta çok şeylerin değişmiş olduğunu tartışmasız bir şekilde kanıtlıyor. Şimdi onun “Sorumlular bulunacak, hak ettikleri cezayı alacaklardır” sözünün gerçekleşmesini bekliyoruz.