Atalay ‘güvercin’, Akdoğan ‘şahin’ mi?
.
Ahmet Davutoğlu’nun kabinesiyle Recep Tayyip Erdoğan’ın son kabinesini karşılaştırdığımızda sadece 4 ismin gidip (Erdoğan, Beşir Atalay, Hayati Yazıcı, Emrullah İşler) 4 yeni ismin geldiğini (Yalçın Akdoğan, Numan Kurtulmuş, Nurettin Canikli, Volkan Bozkır) görüyoruz.
Kabinedeki en kritik değişiklik, hiç tartışmasız, tam da çözüm sürecinde yeni bir aşamaya geçilecek olmasının arifesinde, bunları kısa süre önce kamuoyuna duyurmuş olan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın yerini Yalçın Akdoğan’ın almasıdır. Doğal olarak akıllara ilk olarak, çözüm sürecinin bu değişiklikten nasıl etkileneceği sorusu geldi. Atalay’ın, tıpkı eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin gibi, Kürt siyasi hareketi (KSH) ve ona yakın çevreler tarafından takdir edilen bir isim olduğunu biliyoruz. Buna karşılık Akdoğan’a, gerek yazılarında, gerekse verdiği söyleşilerde sık KSH’nin yasal ve yasadışı alandaki aktörlerini sert bir şekilde eleştirdiği için aynı çevreler pek sıcak bakmazlar.
Atalay ile Akdoğan arasında farklar olmakla birlikte süreçte çok köklü değişiklikler olacağını sanmıyorum. Bunun birkaç nedeni var:
1) Her şeyden önce çözüm sürecinin esas sahibi Erdoğan. Süreçte değişik roller üstlenen kişilerin buna tek başlarına damgalarını basmaları mümkün değil.
2) Akdoğan Erdoğan’ın danışmanlığını yaptığı andan itibaren, Atalay’ın koordinatörlüğünü yürüttüğü demokratik açılım, Oslo süreci ve nihayet çözüm süreci deneyimlerinin hepsine dahil oldu, aktif bir şekilde yer aldı. Yani bugüne kadar olanları ve bundan sonrası için planlananları iyi biliyor.
3) Üslupları çok farklı olmakla birlikte Atalay’ın ‘güvercin’ , Akdoğan’ın ‘şahin’ olarak tanımlanması abartılı olur. Benzer bir tartışma, KCK’da ‘güvercin’ bilinen Murat Karayılan’ın yerini ‘şahin’ bilinen Cemil Bayık alınca da yaşanmış, aslında aralarında sanıldığı gibi ciddi farklılıklar olmadığı, daha çok görev bölüşümü olduğu anlaşılmıştı. (Bayık benzer bir durumun Kandil ile İmralı arasında da söz konusu olduğunu son söyleşimizde dile getirdi.)
4) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedefinin başkanlık sistemi olduğunu biliyoruz. Bu yolda kendisine iki ana siyasi hedef belirlemiş durumda: Çözüm sürecini başarıyla sonuçlandırmak ve Fethullah Gülen cemaatini (kendi deyimiyle ‘paralel yapı’yı tasfiye etmek. PKK hareketinin Suriye ve Irak’taki etkinliğiyle ‘bölgesel bir güç’ olduğunu gösterdiği bir dönemde Erdoğan’ın çözüm sürecini riske atmak gibi bir lüksü yok, olamaz. Dolayısıyla yeni cumhurbaşkanının önerisiyle atandığı kesin olan Akdoğan’a süreci rölantiye alma değil, tam tersine hızlandırma görevi verilmiş olduğunu düşünmek daha mantıklı olur.
Fidan’ın yokluğu
Eğer MİT Müsteşarı Hakan Fidan da iddia edildiği gibi Dışişleri Bakanı olsaydı, kabinede çözüm sürecinin iki taşıyıcısı birden olacaktı. Fidan’ın kabineye alınmamasında belki bu durum da etkili olmuştur. Fakat MİT’in sadece çözüm süreci değil, Ortadoğu’da yaşananlar ve Gülen cemaatiyle savaş gibi kritik konularda da merkezi pozisyonlara sahip olması nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Fidan’ın Yenimahalle’de kalmasını tercih ettiğini düşünebiliriz. Her ne kadar bakan olmasa da Fidan’ın Cemaat, çözüm süreci ve Ortadoğu gibi üç hassas konu nedeniyle bir bakan kadar, hatta yer yer bakandan daha güçlü bir konuma sahip olacağı da muhakkak.
Davutoğlu hükümetinin üç ana gündem maddesinin de bu üç konu (Cemaat, çözüm süreci, Ortadoğu) olacağı açık. Bu nedenle, 2015 seçimlerine kadar gerek çözüm süreci gerekse Cemaat’e karşı mücadele bağlamıyla Akdoğan’ın; Cemaat’in devletten ayıklanması noktasında İçişleri Bakanı Efkan Ala ile Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Ortadoğu bağlamındaysa Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan ziyade bizzat Başbakan Davutoğlu’nun, söz konusu her üç konuda Hakan Fidan’ın ve tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öne çıkacağını düşünüyorum.