Anayasa paketini mi oylayacağız, yoksa?..
.
12 Eylül’de seçmen neyi onaylayacak? Toplam 26 maddelik bir Anayasa değişikliği paketini. İşin özünde Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısını yeniden düzenleyen maddeler var. Bir de 12 Eylül 1980 askeri cuntasının sorumlularını koruyan Geçici 15. maddenin kaldırılması.
Fakat CHP ve MHP’nin bu referandumu, hükümete yönelik bir güven oylamasına dönüştürmek istediklerini görüyoruz. Yanlış yapıyorlar ama siyasetin doğası gereği, bir noktadan sonra anlaşılabilir bir strateji. Hükümet de, bir bakıma referandumun bir güven oylaması şeklinde algılanmasından rahatsız değil. Daha doğrusu, eğer “Evet” oyları daha çok çıkarsa, hele açık bir ara olursa, “seçmen hem paketi onayladı, hem bize güvenoyu verdi” diyecek. “Hayır”ın çok çıkması durumundaysa, seçmenin kendilerini değil paketi reddettiğini söyleyecek. Muhalefetin de benzer bir şekilde, “Hayır” çıkarsa hükümetin güvenoyu alamadığını, “evet” çıkarsa seçmenin sadece paketi onayladığını söyleyeceğini kestirmek zor değil.
Psikolojik harekat
Ama referandum kampanyası o kadar sert geçiyor ki, olay hükümetin oylanmasını da çoktan aşmış durumda. Özellikle iktidar partisi yetkilileri ve ona destek veren çevreler propagandanın ötesinde, bıktırıcı bir psikolojik harekat yürütüyorlar. Bu harekatta beş ana kesime ayrı ayrı yüklenildiğini görüyoruz: 1) Muhafazakâr kesimde yer almakla birlikte, şu ya da bu nedenle AKP’ye güvenmeyen kişi ve çevreler; 2) MHP’nin “hayır” kampanyasını delmek için ülkücüler; 3) CHP’yi sarsmak için her türden solcular;
4) BDP’nin boykot kampanyasını aşmak için Kürtler; 5) Evet konusunda istekli olmayan meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri.
Sonuç olarak “evet” cephesi, aynı anda İslamcıya İslamcılığı, solcuya solculuğu, ülkücüye ülkücülüğü, Kürt’e Kürtçülüğü, STÖ’lere de sivilliği aynı anda öğretmeye kalkıyor. İşin ilginç yanı, bir tarafı ikna etmek için diğer tarafı ötekileştirmekten de çekinmiyorlar. Örneğin bir ülkücüye “Ne yani PKK ile aynı çizgide olmayı nasıl kabul edersin?” diye sorarken, bir Kürt’e de “MHP ile birlikte hareket etmeyi nasıl sindiriyorsun?” diyebiliyorlar.
Vatan Cephesi gibi
Özellikle iktidar partisinin temsilcilerinin referandum kampanyasında demokrasinin evrensel değer ve kurallarını hiçe saydıklarını da sıklıkla görüyoruz. Örneğin Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın “Paketin ülkeye neler kazandıracağını gördükten sonra bu pakete hayır diyenin ya aklından bir zoru vardır ya da vatan sevgisiyle ilgili bir sıkıntısı vardır” sözlerinin (faşist olmayan) herhangi bir Avrupalı siyasetçinin tüylerini ürperteceği kesindir.
Referandum kampanyasında rol çalmaya kalkan (kimbilir bu yolla Kılıçdaroğlu’ndan intikamını alacağını sanan) Melih Gökçek’in CHP Liderinin soy-sopunu kurcalamasına kendi partisinden açık bir itirazın gelmemesi de son derece ürküntü vericidir.
Tabii bu arada Başbakan Erdoğan’ın “taraf olmayan bertaraf olur” sözünün hakkını yememek lazım. Erdoğan bu sözü esas olarak pakete açıkça evet demeyen TÜSİAD’a yönelik etti. Onun TÜSİAD’ı herhangi bir tarafı tutmaya değil de kendi yanında olmaya çağırdığı açık. Bir zamanların radikal İslamcı örgütü İbdacıların meşhur ettiği çoğulculuğu yadsıyan, dolayısıyla anti-demokratik olduğu su götürmez olan bu sloganın Başbakan’ın şiarı haline gelmesi hazindir.
Erdoğan bu kampanyada sık sık Adnan Menderes’e ve DP’ye de olumlu anlamda atıfta bulunuyor. Babası da DP’li olduğuna göre anlaşılır bir şey. Ama AKP’lilerin ağızlarından son dönemde çıkan birçok sözün bana DP’nin son yıllarındaki “Vatan Cephesi”ni çağrıştırdığını da söylemeliyim. Çünkü benim babam da CHP’liydi ve DP’nin iktidarı döneminde CHP Hopa İlçe Başkanı olarak maruz kaldığı baskıları, çektiği çileleri kendisinden çok dinlemişliğim vardır.