AKP ve DTP kongreleri ne anlama geliyor?
.
Bir zamanlar, siyasi partilerin kongreleri, hele iktidar ya da ana muhalefet partileriyse, epey ilgi uyandırır, medya da günler öncesinden, kulis bilgileri ve analizlerle neler olabileceği, kimlerin seçilebileceği ve bunların sonuçları üzerine yoğunlaşırdı. Fakat bir süredir, birkaç istisna dışında, kongrelerin kamuoyunda yaprak kımıldatmadığını söyleyebiliriz. Bunun en büyük nedeni, hiç kuşkusuz büyük partilerde genel başkanların dediklerinin olması, karşılarına etkili rakipler çıkmaması ve yönetim organlarının seçiminde “çarşaf liste” uygulamasından vazgeçilmesidir.
İşte bu hafta sonu Ankara’da Cumartesi günü AKP, Pazar günüyse DTP kongrelerini yapıyor ancak kenarda köşede kalmış birkaç haber ve yorum dışında bu kongreler hakkında pek bir şey konuşulmuyor. İlk bakışta bu normal karşılanabilir, çünkü AKP’de herhangi bir yarış söz konusu değil. Erdoğan’ın rakibi olmadığı gibi parti yönetimine gelecek kişileri tek başına onun saptadığı biliniyor. DTP’de de kongre, birçok üst düzey yönetici KCK operasyonları nedeniyle tutuklanmış olduğu için “olağanüstü” gerçekleştiriliyor. Ahmet Türk ve Emine Ayna’nın eşbaşkanlıklarının sürmesi kesin gibi, yönetime yeni gireceklerin kimler olacağı da pek heyecan yaratacağa benzemiyor.
DTP’nin geleceği
Yine de her iki kongre, Kürt açılımının tam ortasına düştükleri için belli bir ilgiyi hak ediyorlar. Öncelikle DTP’ye bakacak olursak; bu parti başlangıçta iktidara açılımda çok geniş bir destek veriyordu, fakat muhalefet ile TSK’nın itiraz ve tepkileri üzerine AKP’nin geri adım attığı, hatta açılımdan vazgeçtiği düşüncesi DTP taban ve tavanında giderek yaygınlaştı. Buna paralel olarak polisin KCK operasyonlarında esas olarak partilerini hedef alması ve son “mahkemeye polis zoruyla götürülme” kararı gibi gelişmeler DTP’lilerin umudunu iyice kırmışa benziyor. Bu nedenle Pazar günü DTP Kongresi’nde gerek yöneticilerin, gerekse sıradan partililerin verecği mesajları ciddiye almak şart. Eğer DTP, yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen açılım sürecini desteklemeye devam ederse -ki bunun çok zor ama imkansız olmadığını vurgulayalım- hükümet bir nebze rahatlayacaktır. Fakat beklenen olur ve DTP kongresinden sert çıkışlar gelirse Kürt açılımı iyice sahipsiz kalacaktır.
AKP’nin ihtiyacı
AKP Kongresi’ne de öncelikle Kürt açılımı açısından bakmak isbetli olur. Başbakan Erdoğan ilk kez tüm ülke çapından gelen delegelere “Milli Birlik Projesi” adını verir olduğu bu açılımı geniş bir şekilde anlatacak. Dolayısıyla onun kongrede yapacağı konuşma, açılımın geleceği hakkında epey ipucu verecektir. Hatta AKP liderinin, açılımda merakla beklenen birkaç somut adımı kongre sırasında açıklaması da şaşırtıcı olmaz.
AKP Kongresi, iktidar partisinin yeni yönetiminin nasıl şekilleneceği, daha doğru deyimle, Erdoğan tarafından nasıl şekillendirileceğini göstermesi bakımından anlamlı olacak. İktidar partisinin belli bir “yorgunluk” ve “aşınma” içinde olduğunu son yerel seçimlerde açık bir şekilde gördük. Bu seçim yenilgisinin etkilerini bir an önce silmek isteyen Erdoğan hemen kapsamlı bir kabine revizyonuna gitti ve birçok parlak ismi bakan olarak görevlendirdi.
Şimdi sırada parti var. Erdoğan’ın yönetimde de çok geniş ölçekte bir revizyona gitmesi şaşırtıcı olmayacak fakat bunu kimlerle yapacağı belirsiz.
Hüseyin Çelik, Hilmi Güler gibi kabine dışı kalan kadroların, hatta eski TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın isimleri geçiyor. Bunlar kuşkusuz etkili kişiler ancak iktidar partisinin ihtiyacı olan silkinme ve yendiden atağa geçmeyi gerçekleştirebilmesi için vitrinle birlikte vizyonunu da büyük ölçüde yenilemesi gerekiyor. Kürt açılımı bu imkanı sağlayabilirdi fakat bugüne kadarki gelişmeler AKP’nin bu fırsatı da kaçırmak üzere olduğu izlenimini yaratıyor.