AKP-ORDU ilişkileri/2
CHP ile TSK’nın arası daha da açılabilir
Son yıllarda ordu-siyaset ilişkileriyle ilgili en çarpıcı değişikliklerden biri hiç kuşkusuz Şubat ayında Kuzey Irak’taki PKK kamplarına yönelik düzenlenen kara harekâtından sonra yaşandı. Ana muhalefet partisi CHP ile yine muhalefetteki MHP, ayrı ayrı TSK’yı açık ve sert bir şekilde eleştirdiler. Her iki parti de harekâtın kısa sürdüğünü ve arzulanan sonuçların tam olarak elde edilemediğini ileri sürdüler.
Gelişme şaşırtıcıydı çünkü:
1) “Cumhuriyeti kuran parti” olarak bilinen CHP öteden beri TSK ile genellikle iyi ilişkiler içinde biliniyordu. Kökleri İslami harekette olan AKP’nin tek başına iktidar olmasıyla birlikte CHP ile TSK’nın lasikliği koruma adına bir tür adı konmamış ittifak içinde oldukları sanılıyordu
2) Asker kökenli Alparslan Türkeş’in kurdmuş olduğu MHP ise başından beri TSK ile dostane bir siyasi hareket oldu. Öyle ki kimi zaman MHP’ye TSK’nın “sivil uzantısı” muamelesi de yapıldı. Öte yandan MHP terörle mücadele konusunda askeri opsiyonu hep öne çıkartan bir parti olarak biliniyordu.
CHP ile MHP’nin farkı
CHP ile MHP’nin TSK’ya yönelik eleştirilerinin temelinde, AKP Hükümeti’nin TBMM’den yetki almış olmasına rağmen harekâtı geciktirmesi ve ordunun da buna fazla ses çıkarmaması yatıyordu. Tam ve açık olarak dile getirilmese de kara harekâtının hedeflerinin sınırlı, kapsamının dar, süresinin kısa tutulmasından AKP’yi ve onun ABD başta olmak üzere dış odaklarla ilişkilerini sorumlu tutuyor bütün bunlara razı olduğu için de TSK’ya kızıyorlardı.
Her iki muhalefet partisi aynı noktalardan hareket ediyor gözükmekle birlikte, CHP’nin rahatsızlığının bir başka nedeni daha vardı: TSK’nın hükümetle uyum içinde çalışması veya çalışıyor görünmesi. Çünkü CHP bütün stratejisini, geleneksel siyasi sistemin AKP’nin tek başına iktidarını taşıyamayacağı devletin kurumları arasında çekişme, hatta kavga çıkacağı ve bu çatışmanın toplumu da kapsayacağı üzerine inşa etmişti. Yani MHP sürekli olarak devletin farklı kurumları arasındaki eşgüdümün öneminin altını çizer ve AKP’ye karşı en etkili muhalefeti nispeten sakin bir atmosferde yapmayı hesaplarken CHP çatışmalardan besleniyor veya beslendiğini sanıyordu.
CHP 22 Temmuz 2007 seçimlerinde kampanyasını iki ayak üzerine kurmuştu: Laiklik ve terörle mücadele. Baykal sürekli olarak, rakibi Erdoğan’ın hem laiklikle sorunu olduğunu, hem de PKK ile etkili şekilde mücadele edemeyeceğini söyledi. Bu stratejinin, hem “laikliğin bekçisi”, hem de terörle mücadelenin asıl yürütücüsü olarak görülen TSK’nın pozisyonuna endeksli olduğu açıktı.
Bu nedenle ordunun seçimden sonra laiklik konusunda fazla sert çıkış yapmaması ve terör konusunda da hükümeti alenen eleştirmekten kaçınması CHP’yi açığa düşürmeye başlayınca ciddi bir kopuş yaşandı.
İkinci kopuş
CHP ile TSK’nın arasının açılmasının AKP’ye kapatma davası açılmasıyla durduğu veya en azından yavaşladığı düşünüldü. Ne var ki aynı süreçte tırmanan Ergenekon soruşturması aralarındaki mesafeyi bir kez daha gözler önüne serdi. Ucu şu ya da bu şekilde orduya dokunmasına rağmen TSK nerdeyse tamamen sessizliği tercih ederken, CHP ve lideri Baykal, hiçbir partilinin adının -şimdilik- karışmamış olmasına rağmen alenen avukatlığa soyundu. Öyle ki Baykal, imalı bir şekilde TSK’nın tepkisizliğiyle bir nevi alay etti.
Ergenekon’un TSK’yı CHP ile iyice uzaklaştırırken MHP ile yakınlaştırdığını söyleyebiliriz. Çünkü soruşturmada adı geçenlerin nasıl TSK’yı etkileri altına almak stiyorlarsa, benzer şekilde MHP’ye de hakim olmak istedikleri ortaya çıktı. Bu ilginç kader birliğinin TSK ile MHP’nin arasındaki buzları eritebileceğini düşünebiliriz.
MHP’nin CHP’nin aksine son günlerde TSK’ya karşı söz söylememesinin bir diğer nedeni de kuşkusuz AKP’nin kapatılmamış olmasıdır. Çünkü başta Bahçeli olmak üzere MHP’liler, AKP’nin kapatılmasını samimi olarak arzulamıyorlardı. Çünkü böylesi bir durumda yeni kurulacak partinin daha güçleneceğini düşünüyorlardı.
CHP içinse aynı şeyi söyleyemeyiz. Anlaşıldığı kadarıyla CHP yönetimi, YAŞ’ta ihraç kararı çıkmamasını, hükümetle TSK arasında çok daha geniş bir mutabakatın küçük bir ayağı olarak görüyor AKP’nin kapatılmamasında, birçok kişi gibi, doğrudan ya da dolaylı olarak TSK’nın dahili olduğunu düşünüyorlar.
Özetle: CHP’nin askerin siyasete müdahalesine karşı olduğu asla söylenemez. CHP’liler düne kadar yeterince müdahale etmediği için eleştirdikleri generallerin şimdi AKP lehine bazı adım attığını düşünüyor ve bu yüzden köprüleri iyice atıyorlar.
CHP ile TSK arasındaki giderek daha da derinleşmeye aday bu kopuş, ülkenin geleceği için kaygılanan ve ayrı ayrı bu iki kuruma bel bağlamış durumdaki kesimler tarafından endişeyle izleniyor.
Yarın: Org. Başbuğ’ın öncelikleri ne olacak?, Ergenekon davasının geleceği