Şampiy10
Magazin
Gündem

AKP-ORDU ilişkileri/1

Erdoğan ve Büyükanıt: Ayrılan ve birleşen yollar

ABONE OL
Vatan Haber

2002 sonunda tek başına iktidar olan AKP’nin tartışmasız en büyük şansı Org. Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olmasıydı. Günlüklerle ve Ergenekon soruşturmasından saçılan bilgilerle, Türkiye’nin çok sayıda darbe girişimini, büyük ölçüde Org. Özkök’ün dirayetli tutumu sayesinde atlattığını artık net olarak biliyoruz.

Dolayısıyla Org. Özkök’ü AKP’ye karşı “fazla uysal ve tavizkâr” bulan bazı kesimler büyük bir umutla Org. Yaşar Büyükanıt’ın görevi devralmasını bekliyorlardı. Laiklik konusunda “şahin” bilinen Org. Büyükanıt’ın, bir nevi 28 Şubat sürecini kaldığı yerden devam ettirip hükümeti yakın denetim altına almasını umuyorlardı. Buna karşılık, onu bu makamda görmek istemeyenler de teknolojinin bütün imkanlarını da kullanarak, yoğun bir iftira ve karalama kampanyası yürüttüler. Ancak Başbakan Erdoğan bütün baskılara rağmen Org. Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı’na onay verdi.

Görünüşte Fenerbahçelilik ve dobralık dışında ortak yönleri olmayan Erdoğan-Büyükanıt ikilisinin iki yıllık ilişki grafiğine baktığımızda, genel olarak her iki tarafın da çok kontrollü ve birbirlerine karşı olabildiğince anlayışlı davrandıklarını görüyoruz.

Bu iki yıla iki olayın damga vurduğuysa çok açık: 27 Nisan 2007 gecesi TSK’nın bir e-muhtıra ile cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale etmesi ve Başbakan’ın 5 Mayıs 2007 günü İstanbul Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde Org. Büyükanıt’la baş başa görüşmesi.

İkilinin Dolmabahçe’de neler görüştüğünü bilmiyoruz. Ancak 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkmada ısrar etmesi ve nihayet çıkmasının, “Dolmabahçe ruhu”na -eğer böyle bir şey varsa- aykırı olduğu yolundaki analizleri hiç de yabana atmamak gerekiyor.

Bir süre sonra PKK’nın yeniden ve etkili bir şekilde saldırılarına başlaması hükümet ile ordu arasında yoğun ve aktif bir işbirliği ve birlikte çalışmayı zorunlu kıldı. Hükümetin yetki almasına rağmen sınır ötesi harekâtı geciktirmesi, bazılarının sandığı (ya da umduğu) gibi iki kurum arasında yeni krizlere yol açmadı. Hatta yarınki yazımızda genişçe ele alacağımız gibi, PKK ile mücadele konusu TSK ile muhalefet partilerinin arasını açtı.

Ne var ki Erdoğan’ın sürpriz bir şekilde türbanla ilgili anayasal düzenlemelere gitmesi, teröre karşı mecburen ortaya çıkan “yol arkadaşlığı”na ciddi olarak darbe indirdi. Bunun hemen ardından kapatma davası ve Ergenekon soruşturması devreye girince işler iyice karıştı.

Şaşırtıcı bir strateji

Bugünden geriye dönülüp bakılınca TSK’nın son altı aydaki tutumunun gerçekten çok şaşırtıcı olduğu görülüyor. Bütün tazyiklere rağmen ordu üst kademesi, bir yandan türban ve laiklikle ilgili diğer tartışmalar diğer yandan, kimisi doğrudan Ergenekon’la bağlantılı, kimi bağlantısız olan ve her biri TSK’yı hedef alan söz ve eylemler karşısında alabildiğine düşük profilli bir strateji izledi.

Buna paralel olarak, Erdoğan’ın da kapatma davasıyla birlikte tahrik ve tazyiklere kapılmayıp serinkanlı bir çizgi tutturmuş olması herhalde sadece rastlantı olmasa gerek. Yani her iki ismin son derece hassas bir dönemde sergiledikleri performansların bir şekilde koordineli ve sonuçlarına bakacak olursak, büyük ölçüde başarılı olarak niteleyebiliriz.

Örneğin Hurşit Tolon’un cezaevinden yolladığı mesajda eski silah arkadaşlarının -ki bunların başında Org. Büyükanıt’ın geldiği ortada- kendilerini yalnız bıraktığından şikayet etmesi daha önemlisi bu şikayetin pek bir etkisinin olmaması manidardır.

TSK’nın hem ülke, hem kendisi için son derece hayati olan gelişmeleri düşük profilde izlemiş olmasını sadece 27 Nisan’dan çıkartılmış derslere bağlamak yeterli olabilir mi? Diğer bir deyişle TSK bilinçli bir şekilde geri adım mı atıyor? Bundan böyle siyasi konulara fazla bulaşmayacak mı? Sanmıyorum.

Öte yandan bazılarının iddia ettiği gibi ordu ile AKP arasında “tarihi bir uzlaşma”nın kotarılmış olduğunu da düşünmüyorum. Çok daha karmaşık bir olayla karşı karşıyayız. Yepyeni bir süreç başlamışa benziyor. Bunun ucunun nerelere varabileceğini kestirebilmek için yarın başta CHP olmak üzere muhalefetin pozisyonunu tartışacak, ertesi günse Org. Başbuğ ile Org. Büyükanıt’ı karşılaştırmaya çalışacağız.

Yarın: CHP TSK’ya niye kızgın? MHP neden sessiz?

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Hoşçakalın
  2. Yine PKK-Hizbullah çatışması ve yine “yesinler birbirlerini” aymazlığı
  3. (IŞ)İD’in Türkiye’ye ettiği ve edebileceği kötülükler
  4. Kobani ile PKK’yı, PKK ile de (IŞ)İD’i eşitlerseniz
  5. Kürtler Kobani'de kaybederse Türkler kazanmış mı sayılacak?
  6. Hükümet, tezkere, Kobani, Öcalan: Bir dizi tuhaflık
  7. Bir dönüm noktası olarak Kobani: (IŞ)İD ve PKK üzerine notlar
  8. Kobani için diplomasi ihtiyacı
  9. Washington Kürt Konferansı: Tek gündem Kobani direnişiydi
  10. Savaşın Türkiye’ye sıçrama ihtimalleri

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.