AKP için kıyamet alametleri
.
Son günlerde üst üste yaşanan bazı gelişmeler AKP’nin, kapatma davasıyla içine girilen krizden çıkış için formül geliştiremediğinin, dolayısıyla iktidar partisi için geri sayımın başladığının işaretleri olarak yorumlanabilir. Bunları sıralayacak olursak:
1)Hâlâ net bir strateji belirlenemedi
Her hafta başı Bakanlar Kurulu ve AKP MYK toplantılarının ardından, parti üst düzey yetkililerinin doyurucu açıklamalar yapması; Salı günü de Başbakan Erdoğan’ın TBMM Grubu’nda yeni stratejinin ana hatlarını açıklamasını bekliyoruz. Ancak şu ana kadar birkaç husus dışında netleşen bir şey yok. Sadece AKP’nin çok ciddi bir savunma hazırladığını, bunun için muhtemelen ek süre isteyeceğini, partinin bir erken seçime gitmeyeceğini ve tek başına Anayasa’yı değiştirmeye kalkmayacağı, yani değişiklikleri halkoyuna sunmayacağını biliyoruz ki bunların da yüzde yüz olduğu söylenemez. Erdoğan Anayasa değişikliğine gitmenin doğru olup olmayacağını halen tartıştıklarını açıkladı ki zaman iyice daralıyor.
2)Haşim Kılıç AKP’yi ciddi olarak uyardı
AKP’lilerin Anayasa Mahkemesi’nde güvendiği bir-iki ismin başında gelen Başkan Haşim Kılıç kritik bir dönemde her kesime yönelik hayati mesajlar içeren önemli bir konuşma yaptı. Herkesin işine gelen yönlerini öne çıkartmaya çalıştığı bu konuşmasında Kılıç’ın iktidar partisine bir nevi “son uyarılar”ını yaptığını ileri sürebiliriz. Bu noktada Kılıç’ın türban düzenlemesi sırasında iktidar partisini ve hatta Çankaya’yı sonradan olabilecekler konusunda bir şekilde uyarmış olduğunun iddia edilmiş olduğunu da hatırlatalım. Kılıç’ın Anayasa Mahkemesi’ne iç ve dış müdahalelerden yakınırken esas olarak AKP’nin kapatılmamasını isteyen odaklardan şikayet ettiğini düşünmek yanlış olmaz. Ama en çok çoğulculuk/çoğunlukçuluk ayrımı yaptığı bölümlerde esas muhatabının AKP olduğu açıktır.
3) Vahit Erdem parti içi rahatsızlıkları dile getirdi
Turgut Özal dönemi bürokratlarından Vahit Erdem’in AKP’ye yönelik bir dizi eleştiri sıralaması ve bunlardan geri adım atmaması iktidar partisi için bir tür dönüm noktası olabilir. Eğer Erdem’in bir falsosu vs. olsaydı hakkında hemen bir karalama kampanyası başlatılırdı. Halbuki görebildiğim kadarıyla AKP yanlısı medyada Erdem’e yönelik bir tek -o da adı verilmeden- saldırı oldu. Dengir Fırat ise Hürriyet’e ölçülü olarak tanımlanabilecek bir açıklama yaptı. Geçen dönemde çok sayıda milletvekilinin sudan sebeplerle AKP’den ayrılıp hiçbir istikbali olmayan partilere geçmiş olduğunu hep akılda tutmak lazım. Yani gemiyi kurtarmanın imkansız olduğunu düşünen bazıları kendilerini AKP gemisinden kurtarmanın yollarını arayabilirler.
4) Şener alenen yeni parti arayışına girdi
Abdüllatif Şener çok deneyimli ve zeki bir siyasetçidir. Bugün yeni bir parti için yeterli bir toplumsal toplumsal destek ve siyasi atmosferden yoksun olduğunu biliyor olması lazım. Buna rağmen yeni bir siyasi oluşum için kolları sıvadığı görüntüsü onun bazı öngörülerde bulunduğu şeklinde yorumlanabilir ki öyleyse onun öngörülerini ciddiye almak gerekir. Kimbilir Star Gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar’ın dikkatli bir dil kullanmaya çalışmakla birlikte Şener’in adını (Turan Çömez’le birlikte) Ergenekon’la birlikte anmasını AKP sözcülerinin yalanlamamasının temelinde de Şener’in gücünden ürkmeleri yatmaktadır.
5) Erdoğan durup dururken işçileri karşısına aldı
Tam da “AKP kapatmaya karşı demokratikleşmeyi iyice hızlandıracak” diye düşünülürken 1 Mayıs’ın tatil ilan edilmemesi ve Taksim Meydanı’nın kutlamalar için verilmemesindeki inat büyük bir hayal kırıklığına yol açtı. Başbakan’ın bu ısrarı gerekçelendirmek için sarf ettiği “ayaklar baş olursa...” sözleriyse o kadar yoğun bir tepkiye yol açtı ki “Ananı al da git” cümlesinden daha fazla etkili olacağını varsayabiliriz. Öyle ki her ama her konuda kayıtsız şartsız AKP’ye biat etmeleriyle dikkat çeken bazı köşe yazarları bile Erdoğan’ı eleştirmek zorunda kaldılar. Sonuçta İstanbul Valisi Muammer Güler, dünkü basın toplantısında AB yolunda iyice demokratikleştiği söylenen bir ülkenin değil kendi vatandaşına güvenmeyen, ondan korkan ve alenen ona gözdağı vermekten çekinmeyen otoriter bir rejimin hakim olduğu bir ülkenin bürokratı gibiydi.