AKP, DTP’yi çok arayacak
.
Yanıldım: DTP’li milletvekilleri karar öncesi söyledikleri gibi, iki arkadaşları yasaklandığı için istifa edip sine-i millete döndüler. Onların bu çıkışını Anayasa Mahkemesi’ne karşı bir “blöf” olarak görmemiştim. Fakat, başta yüzde 10 barajı olmak üzere, nedense kısa zamanda unuttuğumuz onca engellemeye rağmen girmiş oldukları TBMM’yi kolay kolay terk etmek istemeyeceklerini düşünüyordum. Nitekim Öcalan’ın karardan hemen önce kapatma ihtimali hakkında söylediği “dünyanın sonu değil” değerlendirmesini de Meclis’te kalmayı sürdürme olarak okudum. Kimbilir belki de böyledir. Belki de Öcalan bu hafta avukatlarına, “Meclis’i terk etmekle yanlış yaptılar” diyecektir. Sanmıyorum ama keşke böyle bir şey olsa. İşte o takdirde DTP’liler bu kadar hayati bir konuda “Öcalan’a rağmen” hareket etmiş olurlar ki, tekrarlayayım, sanmıyorum.
Birçok kişi gibi ben de DTP’lilerin Meclis’te kalmalarının, hatta bir milletvekili daha bularak, girecekleri yeni partinin grubunu kurmalarının doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü DTP’yi çok eleştirmiş biri olarak onların olmadığı bir TBMM’nin eksik ve kesinlikle çok tatsız olacağına eminim. DTP’lilerin eksikliğinin AKP’yi de çok rahatsız edeceği açıktır. Fakat açık olan bir diğer nokta, iktidar partisinin DTP’nin kapatılmaması için kılını bile kıpırdatmamış, ağzını açmamış olmasıdır. Bu sessizlik ortamında Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in Bask bölgesi örneğini hatırlatmış olması da, kuşkusuz birçok kişi gibi mahkeme üyelerini de “iktidar partisi de kapansın istiyor herhalde” düşüncesine sevk etmiştir. DTP’nin en sakin isimlerinden Grup Başkanvekili Gültan Kışanak’ın Meclis kürsüsünden bu durumdan rahatsızlığını dile getirirken AKP Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş’in sözlü sataşmasına maruz kalmış olması da ibretlik bir olaydır. Sanırım Daniş ve AKP içinde sayılarının hiç de az olmadığını bildiğim onun gibi düşünenler DTP’lilerin istifasından hayli memnun kalmışlardır.
Mahkeme’nin yanlışı
DTP’lilerin sine-i millet kararını doğru bulmuyorum ancak anlayışla karşılıyorum. Bu noktada asıl eleştirilmesi gerekenler onların Meclis’teki varlığına başından beri tahammül edemeyen; ellerini sıkmayan; selam vermeyen; adlarını bile telaffuz etmekten kaçınanlardır. Tabii bir de böylesine yanlış bir karara imza atmış olan Anayasa Mahkemesi üyeleri, özellikle de başkan Haşim Kılıç. Son AKP kararında 10 kişiye karşı tek başına durabilen Kılıç, bu sembolik desteği DTP’den neden esirgemiş olabilir? 10 üyenin “laikliğe karşı eylemlerin odağı” olarak tanımladığı AKP’yi, isabetli bir siyasi karar alarak kapatmayan Mahkeme, neden DTP’nin gözünün yaşına bakmazken “hukuk”un arkasına sığınır?
Bir de tabii Kılıç’ın DTP içinde en ılımlı bilinen isimlerden Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un cezalandırılmaları konusu var ki Kılıç, Milliyet’ten Taha Akyol’un bu konudaki sorusunu “İddianamede hakkında yaptırım uygulanması istenen isimler arasında bahsettiğiniz isimler yoktu” diye cevapladı. Halbuki Mahkeme “radikalleri yasaklamadığı” için değil “ılımlıları yasakladığı” için eleştiriliyor.
Erken seçim ihtimali
Anayasa Mahkemesi 367 krizinde de yine “hukuk” bahanesiyle tepeden tırnağa siyasi bir karar almış ve ülkenin siyasi çehresi bunun üzerine tamamıyla değişmişti. DTP kararı da böylesine köklü değişimlere yol açabilir. AKP’nin TBMM’de istifaları onaylayarak ülkeyi bir ara seçime sokmak isteyeceği pek akla yatkın gelmiyor. Zira böyle bir seçim Güneydoğu’da bir tür “referandum” olarak algılanabilir. Fakat iktidar partisi ara seçimi engellemek için ne kadar çaba sarf ederse etsin, eğer Kürt açılımında pozitif anlamda bir ilerleme kaydedemezse bir erken seçim kaçınılmaz hale gelebilir.
DTP’nin varlığında ilerleyemeyen açılımın DTP’siz yol alabileceğini düşünmekse abartılı bir iyimserlik olacaktır.