AKP de DTP de çok memnun
.
AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan nihayet DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve arkadaşlarını kabul etti ve ilk işaretlere göre korktuğu şeylerin hiçbiri başına gelmedi. Hatta DTP’lilerin “makul, olgun, anlayışlı ve sorumlu” tavır ve üsluplarının Erdoğan başta olmak üzere AKP tarafını şaşırtmış olduğunu öğrendim. Sonuçta Erdoğan cephesinde bu buluşmanın isabetli, yararlı ve verimli olduğu yönünde bir kanaat hakim. Erdoğan neden korkuyordu? Uzun bir süre “terörü kınamazlarsa görüşmem” dediği DTP’lilerin bu buluşmaya “zafer kazanmış” edasıyla gelmelerinden ürküyordu. Bu kaygısının ilk nedeni hiç kuşkusuz şahsiydi, açık söyleyecek olursak “karizmasının zedelenmesi” ihtimaliydi. İkincisi daha genel ve siyasiydi. Zira Erdoğan “Kürt açılımı” konusunda sahiden çok ciddi ve bu sorunun çözümü için ilk şartlardan birinin DTP’yi muhatap almama ısrarından vazgeçmesi olduğunu nihayet kavradı ya da kabullenmek zorunda kaldı. Daha ilk günden MHP’nin topyekun saldırısına maruz kalan açılıma karşı CHP’nin de ne yapacağının tam belli olmadığı bir ortamda eğer DTP de açık bir şekilde işi yokuşa sürseydi süreç daha başlamadan bitmiş olabilirdi. Fakat DTP’liler bunun kendileri için çok ama çok önemli bir fırsat olduğunu anlamış olacaklar ki iktidar partisine karşı tahminlerin ötesinde bir şekilde anlayışlı, sorumlu ve olgun bir tavır takınmışlar. Sonuçta dün itibariyle DTP’nin Kürt açılımı denen süreç içerisinde aktif bir şekilde yer aldığını söyleyebiliriz.
Fakat şunu unutmamak şart: DTP’nin katılımı bu süreç için olmazsa olmaz bir şarttı, öte yandan yine DTP’nin varlığı bu açılımın en kırılgan yönlerinden birini oluşturuyor. Bu süreci sabote etmek isteyenlerin birçok kanattan provokasyonlar tezgahlanabileceklerini ve sıklıkla DTP’nin PKK ve Öcalan ile ilişkisini istismar etmek isteyeceklerini öngörebiliriz.
Öz değil biçim konuşuldu
Dünkü buluşmada ağırlıkla, tıpkı İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın basın toplantısında yaptığı gibi “Kürt açılımı” nın içeriği değil üslup ve yöntemi üzerinde durulmuş. Son günlerde peş peşe yaşananları çok yakından izleyen DTP’lilerde, zaten AKP hükümetinin bu sefer “gerçekten kararlı” olduğu kanısı ağır basıyordu. Dün Erdoğan ve arkadaşlarının tavır ve açıklamalarıyla bu kanıları iyice pekişmişe benziyor. Başta MHP olmak üzere, birbirinden farklı çevre ve odakların açılıma karşı yürüttükleri taarruzun DTP’yi hükümete daha da yakınlaştırdığını ve çözüm istemeyen çevrelerin ellerinde koz vermemeye bundan böyle daha fazla özen göstereceklerini söyleyebiliriz.
Erdoğan’ın bir diğer kaygısı, DTP’lilerin bir yandan “diyalog” ve “çözüm” deyip diğer yandan hükümetin öneri ve çalışmalarını eleştirip kendi görüşlerini dayatması ihtimaliydi. Ahmet Türk’ün buluşma sonrası yaptığı kısa açıklama, DTP’nin böyle bir tutumu benimsemeyeceği, olabildiğince hükümetin çizeceği çerçeve içinde kalmaya çalışacağı yolunda ipuçları taşıyor. Fakat untmamak lazım, DTP siyasi kararlarını kendi başına alan bir parti değil; Kandil’den ve özellikle de İmralı’dan yapılacak herhangi bir açıklama veya uyarı; daha ileri gidelim, gelecek bir talimat bu partinin bocalamasına ve çizgi değiştirmesine yol açabilir.
Sonuçta Erdoğan çok büyük bir yanlıştan döndü ve DTP’lilerle diyaloğa geçti. Bu diyaloğun sağlıklı bir zemine oturtulması durumunda Kürt sorununun kalıcı çözümünün daha kolay olacağı açıktır. Fakat AKP+DTP=çözüm formülünün yanlış ve son derece tehlikeli olduğunu akıldan çıkarmamak lazım. Bu yüzden hükümetin ne yapıp edip CHP’yi de sürece dahil etmesi ve MHP’nin de itiraz çıtasını daha aşağılara çekmesini sağlaması gerekiyor.