Akbabalara rağmen çözüm ve barış...
.
Kürt sorunu ve çözüm süreci söz konusu olduğunda, bir yanda çözüm yanlısı “güvercinler”, onların hemen karşısında “şahinler” ve ikisinin arasında da “akbabalar” var. Akbabalar öyle sürecin her anında ortaya çıkıp kendilerini belli etmezler. Bazıları çözüm, bazıları da çözümsüzlük yanlısı olarak bilinir. Yine içlerinden kimileri hükümete, kimileri Kürt siyasi hareketine, geri kalanları da muhalif partilere yakın gibi durur. Fakat ne zaman süreç sıkıntıya girse, bunların eski giysilerini çıkardıklarını, pozisyonlarını terk ettiklerini ve büyük bir şevkle sürecin ölümünü ilan ettiklerini, kısacası hep birlikte akbabalaştıklarını görürüz.
KCK’dan sert açıklamalar
Önceki gün Diyarbakır Lice’de yaşanan ve Ramazan Baran ile Baki Akdemir’in ölümüyle sonuçlanan olayların ardından da öyle oldu. Bir yanda kalekol inşaatlarına karşı halk protestolarını PKK/KCK’nın bilinçli bir stratejisi olarak gösterip “devlet (hükümet) oyuna geliyor, Kürtler barış konusunda samimi değil” diyenler, diğer yanda askerlerin göstericilere gerçek mermiyle ateş açmasını hükümetin bilinçli bir politikasının sonucu olarak gösterip “AKP (Erdoğan) Kürtleri kandırıyor, çözüm konusunda samimi değil” diyenler...
Yazıyı yazdığım ana kadar hükümetten Lice hakkında herhangi bir net açıklama gelmemişti. Buna karşılık “KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı” adına peşpeşe iki sert açıklama yapıldı. İlkinde “AKP’nin on iki yıllık politikası açıkça göstermiştir ki, Tayyip Erdoğan ile Çiller arasında amaç ve hedefte bir fark yoktur; sadece Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmede yöntem değişikliğine gidilmiştir” denilerek gençler “bu saldırılara karşı meşru savunmayı güçlendirmek için gerillaya katılmaya” çağrıldı.
İkinci açıklamadaki “Kürt halkının varlığını ve özgürlüğünü zihnen tanımayan AKP iktidarının çözüm dediği oyalama, zaman kazanma, kamuoyunu yanıltma, yeri ve zamanı geldiğinde ise, her türlü kirli savaş yöntemlerini devreye koyarak, hareketimizi darbelemekten başka bir şey değildir” sözlerinin akbabaların iştahını özellikle kabarttığı muhakkak.
Öcalan’ın uyarısı
Acaba umdukları gibi çözüm süreci sona mı erecek? Birkaç gün öncesine gidelim: Abdullah Öcalan çözüm sürecinde yeni bir aşamaya geçildiğini haber verdi, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da onunkine paralel sözler etti; Cuma günü AKP tarafından Diyarbakır’da düzenlenen çalıştayda, bütün eksikliklerine rağmen, sürecin yeni aşaması üzerine kafa yoruldu...
Tabii bütün bunlara paralel ve zıt bir biçimde, dağa çıkan çocuklarını geri almak için eylem yapan aileler üzerinden Erdoğan ve siyasi iktidarın diğer temsilcilerinin Kürt siyasi hareketine, nedense daha çok BDP ve HDP’ye karşı saldırgan ve aşağılayıcı bir dil kullanmış olduklarını da biliyoruz.
Öcalan, HDP’li milletvekilleri aracılığıyla “iki taraftan da kaynaklanan zorlayıcı gelişmelere karşı dikkatli olmaya, tarafları süreci kışkırtacak tutumlardan alabildiğine kaçınmaya, dikkatli ve duyarlı davranmaya” çağırmıştı. Lice’de yaşananlar onun uyarısının isabetli olduğunu bize gösteriyor.
Kuşkusuz dünyadaki benzer örneklerde de görüldüğü gibi, çözüm süreci boyunca tarafların herhangi birinin veya ikisinin birden yapacağı hatalar ya da üçüncü şahısların müdahaleleri nedeniyle nice acı, sıkıntı ve zorluk yaşanacak. Ancak sürecin başarıyla sonuçlanmasını isteyenlerin hemen umutsuzluğa kapılmayıp, meydanı şahinlere ve tabii ki akbabalara bırakmamaları, yanlışlardan ders çıkarmaları halinde süreç yoluna devam edebilir.
Kırılgan bir süreç
Örneğin devlet, bundan yaklaşık bir yıl önce, yine Lice’de Medeni Yıldırım’ın hayatına mal olan kalekol inşaatını protesto gösterilerinden ders çıkartmış olsaydı Ramazan Baran ile Baki Akdemir bugün hayatta olurdu.
Galiba Türkiye’de son dönemde iyice yaygınlaşan, öldüreni değil öldürüleni sorgulama eğilimine fazla güveniyorlar. Fakat şunu unutuyorlar: Lice’de insanlar çözüm sürecine karşı oldukları için değil, tam tersine sahiplendikleri için kalekol inşaatlarına karşı çıkıyorlar. Ama kaybettikleri her can, yaşadıkları her acı onları süreçten soğutuyor.
Siyasi iktidarın (ve onun destekçilerinin) bu süreçte şunu aklından hiç çıkarmaması iyi olur: Kürt sorunun çözümü sadece devletin istemesiyle ve sadece devletin istediği şekilde gerçekleşebilecek bir şey değil.