Af tartışmasından kaçmak mümkün mü?
.
Ne zamandır TBMM denince akla öfkeli Salı konuşmaları, genel kurulda çekişme, hatta kavgalar geliyordu. Bu nedenle Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in muhalefet partilerinin temsilcileriyle görüşmesiyle ne zamandır tanık olmadığımız türden “diyalog”, “temas” görüntüleriyle karşılaştık. Klişe bir şekilde “özlenen görüntüler” yakıştırması yapmasak da, “hiç yoktan iyidir” diyebiliriz. Hele “taş atan çocuklar” gibi son derece insani ve acil bir konu söz konusu olunca dünkü temasların önemi daha da artıyor.
Peki sorun çözülüyor mu? Ortada bazı pürüzler var gözükse de, bunlar halledilmeyecek gibi değil. Eğer bu pürüzler devreden çıkarılırsa, gelinen şu aşamadan sonra kimse işi yokuşa süren olmak istemeyecektir. Sonuçta mutlak bir çözüm olmasa da ciddi iyileştirmelerin yapılacağına kesin gözüyle bakabiliriz.
Keşke hükümet, Habur sonrası doğan tepkilerden ürküp bu tasarıyı rafa kaldırmasaydı da Türkiye bu defteri aylar önce kapatmış olabilseydi. Bu noktada, bütün olumsuz koşullara rağmen lobi faaliyetlerini aksatmayıp taş atan çocuklar sorununu sürekli gündemde tutan sivil aktivistler ve başından beri bu konuyu takip eden ve hükümet ile Meclis’in gündemine ısrarla taşıyan Cumhurbaşkanı Gül takdiri hak ediyorlar.
Yarım kalan tartışma
Taş atan çocuklar konusu, CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözleriyle başlar gibi olan “genel af” tartışmasını geri plana itti. Aslına bakılacak olursa BDP dışında tüm partilerin böyle bir tartışmadan hiç ama hiç hoşlanmadıkları, Kılıçdaroğlu’na tepki yarışına girmiş olmalarından belli. BDP’liler de ilginç bir şekilde Kılıçdaroğlu’nu ciddiye almadılar. Dünkü yazımızda Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın aşırı popülist tepkilerini, AKP’nin açılımı en azından genel seçimlere kadar askıya almasının kanıtları olarak nitelemiştim. AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ’ın da tıpkı Arınç gibi, Kılıçdaroğlu’nu Öcalan’ı affa niyetli gibi göstermesi yadırgatıcıydı ama asla şaşırtıcı değildi. Zira aynı Bozdağ, daha açılımın ilk günlerinde MHP’lilere “Apo’yu asacak ip mi bulamadınız!” diye seslenerek Güneydoğu’da “hükümet aslında samimi değil” diyen kuşkucuların değirmenine su taşımıştı.
Kılıçdaroğlu’na eleştiri yönelten, Baykal dahil herkes, ona, PKK’lılar silah bırakmadan bir affın mümkün olduğunu söylemiş muamelesi yaptılar ki bunun açık bir haksızlık olduğu ortadadır. Onun Batman’daki çıkışı, Baykal’ın aylar önce Nusaybin’de söylediklerinin bir devamı niteliğindeydi, en azından başından itibaren ben böyle anladım. Fakat Baykal’ın böyle düşünmemiş olmasından hareketle, “ya ben yanlış yapıyorum ya da işin içinde başka şeyler var” noktasına geldim.
İlk işaret Baykal’dan gelmişti
Baykal’ın Nusaybin’de NTV canlı yayınında PKK’lılar silah bırakırsa affın gündeme gelebileceğini söylemiş olması hayli önemliydi, çünkü AKP o ana kadar asla af kelimesini telaffuz etmemişlerdi ve ondan sonra da etmediler. Zaten açılımın tıkanmasının nedenlerinden biri de, PKK’lıların silah bırakmaları durumunda ne olacağı, olabileceği konusundaki belirsizliktir.
Aslında ilk akla gelen tabii ki af ve belki lider kadronun yabancı ülkeler sürgüne gönderilmesidir fakat iktidar partisi tepkilerden ürkerek bu konuyu hiç gündeme taşımadı; taşımak isteyenleri de cesaretlendirmedi. Bu nedenle Baykal’ın Nusaybin’de “silah bırakılırsa af olabilir” demesi hükümet için çok ciddi bir fırsattı fakat ya CHP liderine güvenmediklerinden ya da affı sahiden asla akıllarından geçirmediklerinden bu konuyu görmezden geldiler. Evet af, çok hassas ve tehlikeli bir konu fakat eğer Kürt sorunu çözülmek isteniyorsa bunun er ya da geç mutlaka tartışma gündemine gelmesi gerekiyor. Çözüm istenmiyorsa denecek bir şey yok tabii ki.