Adalet ve vicdan
.
Bir yılı aşkın bir süredir, NTV’de Mirgün Cabas ile yaptığımız Yazıişleri programı için hafta içi her sabah 6 gibi kalkıyor ve internetten 10’u aşkın günlük gazete ve onlarca köşe yazarını okuyorum. Ruh sağlığını düşünenler için asla tasviye etmeyeceğim bir rutin! Hele gündem çok yoğun, buna bağlı olarak kafalar daha karışık ve taraflar daha militansa.
Dün de böylesi tatsız bir gündü. Ergenekon’un 12. dalgasının şoku, esas olarak da Prof. Türkan Saylan başta olmak üzere ÇYDD’lilere ve “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasını yürütenlere reva görülen muamelenin yarattığı infial aynen sürüyordu. Operasyonu haklı göstermek isteyenlerin piyasaya sürdüğü “misyonerlik”, “bölücülük” gibi senaryolar tahliye haberlerinin yanında iyice havada kalıyordu. Ergenekon soruşturmasının yürüttüğü “toplumsal kilitlenme” gazete köşelerinde de barizdi. Yazarların çoğu Org. İlker Başbuğ’un genellikle “açılım” olarak nitelenen konuşmasına sığınmıştı.
Klişe tabirle, sözün bittiği yerde miyiz? Sanmıyorum. Hatta tam tersine sözün gerçek anlamda başlamasının gerektiği bir dönemden geçiyoruz. Fakat hayatımızı birinci derecede yönlendiren medya bir aşamadan sonra (belki de her zaman) bize ihtiyacımız olan kelimeleri, kavramları, tartışmaları sunmuyor. Bereket edebiyat var. Tabii ki iyi olanı. Dün sabah Türk medyasını hatmettikten sonra içine düştüğüm çaresizlik ve karamsarlığı bir nebze aşmamda yardımcım oldu. Vapur beklerken Ursula K. Le Guin’in “Güçler” (çeviren Çiğdem Erkal İpek, Metis Yayınları) romanına devam ettim ve karşıma şu cümle çıktı: “Yalana inanmak, yalan bir hayat yaşamaktır.” Hemen sonraki cümleyse çok daha çarpıcıydı: “Onur her yerde olabilirdi, sevgi her yerde olabilirdi, ama adalet sadece ilişkilerini adalet üzerine kurmuş insanlar arasında mümkündü.”
Zalime karşı mazlumdan yana
Evet “adalet”; dönüp dolaşıp bu kavram çıkıyor karşımıza. Fakat insanlarımız ilişkilerini adalet üzerine kurmamış oldukları için onun yerine başka başka şeyleri tartışıyoruz. Üstelik tek derdimiz “adalet”ten yoksun olmak değil. “Türkiye halkı son birkaç yıldır öylesine birbiriyle kavgalı, öylesine yüksek sesle ve öfkeyle tartışıyor ki elindeki ortak değerleri tek tek kaybediyor. Cumhuriyetin üç temel ilkesine bakalım: Zaten tüm vatandaşlar asla tam anlamıyla “özgür” olamadı; “eşitlik” de kim ne derse desin asla yaşanmadı; geriye kalan “kardeşlik” ise değişik vesilelerle yaşanan çatışmalar nedeniyle iyiden iyiye zedelenmiş durumda.
Peki kurtuluş mümkün mü? İlk gençlik yıllarımda toplumun kurtuluşunun, zaten varolan krizlerin daha derinleştirilmesinde yattığına inanırdım. Uzun zamandır tam tersini düşünüyorum. Ülkemizdeki kronikleşmiş sorunların pekala uzlaşmayla çözülebileceğini savunuyorum. Toplumsal çatışmalarda “tarafsız” olmayı, kimilerinin göstermeye çalıştığı gibi “korkmak”, “nabza göre şerbet vermek” olarak değil, tam tersine çifte standartlardan uzak bir şekilde doğru zamanda doğru yerde olmak olarak görüyorum. Burada temel çizgim “mazlumdan yana, zalime karşı” olmak. Örneğin dün üniversitelerdeki türban yasağına, “ikna odaları”na nasıl karşı çıkıyorsam bugün Prof. Saylan ve arkadaşlarına yapılanlara da aynı şekilde itiraz ediyorum. ÇYDD’lilerin çoğunun bu çağdışı yasağı savunmuş olmaları benim bugün onların yanında olmama engel değil. Ancak bugün haksızlığa uğruyorlar diye Prof. Saylan ve arkadaşlarının dün yaptıkları yanlışları unutacak; laikliğe bakışta onlarla aramızdaki derin farklılıkları rafa kaldıracak değilim.
Eğer bir ülkede toplumun bir bölümü bir savcıyı, diğeri öbürünü; bir yarısı bir mahkemeyi diğeri öbürünü tutarsa orada adaleti tesis etmek herhalde imkansız gibidir. İşte bu kaotik ortamda bize kılavuzluk edecek bir başka kavrama ihtiyacımız olacak. Galiba “vicdan” bu kavram.
Şahsen son yıllarda kimin sağcı, kimin solcu; kimin Sünni, kimin Alevi; kimin İslamcı, kimin laik; kimin Türk, kimin Kürt; kimin liberal, kimin demokrat vb. olduğuna değil kimin vicdan sahibi, kimin vicdansız olduğuna bakmaya ve tabii ki vicdanımın sesini dinlemeye çalışıyorum.
Bu yazıyı yazmada bana ilham veren, vicdan sahibi dostum Hakan Altınay’a çok teşekkürler.