Açılmadan kapanıyor mu?
.
Dün itibariyle bakıldığında hükümetin başlattığı “Kürt açılımı” nın ciddi bir tıkanma ve kriz içine girmekte olduğunu söyleyebiliriz. Zira açılımın başarısı için toplumun tüm kesimlerinin özgür bir şekilde katılacağı seviyeli ve üretken bir tartışma şart. Fakat son günlerde tartışma adına yaşananlarda ne bir içerik, ne derinlik, ne de seviye gözlemek mümkün değil. Türk demokrasisini yıllardır tüketen kısır siyasi polemiklerin en kötü ve en verimsizlerinin gündeme hakim olduğunu gözlemliyoruz.
Bu durumdan, iktidarı ve muhalefetiyle herkes sorumlu. Aslında İçişleri Bakanı Beşir Atalay süreci epey iyi götürüyordu. Az konuşup çok dinliyor, her soruya cevap veriyor ve kimseyi kırmamaya, dışlamamaya azami özen gösteriyordu. Fakat Başbakan Erdoğan yine kendini tutamadı, Cuma günü, açılımın bir Amerikan prodüksiyonu olduğunu iddia edenleri “namussuzlar” olarak tanımlayınca muhalefetin eline güçlü bir koz verdi. Bu olay da gösteriyor ki Atalay “açılım polemik kaldırmaz” sözünü önce kendi hükümetine ve partisine belletmek zorunda. Dün AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ’ın, muhalefetten gelen eleştirileri cevaplamak için ekranları parsellemiş olmasının, siyasi olarak AKP’ye ne getirip ondan ne götürdüğünü bilemem ama, Kürt açılımına hiçbir katkısı olduğunu sanmıyorum, hatta buna olumsuz etkisi olduğuna da eminim. Nitekim özellikle MHP sözcüleri anında kendisine cevap yetiştirmekten geri kalmadılar. Sonuçta açılımın başlangıcındaki sukunet ve serinkanlılığın yerini giderek hiddet ve çatışmanın alıyor.
Çıkmaz sokak mı?
Türkiye’nin bu en köklü ve çetrefil sorununu çözmenin hiç de kolay bir iş olmadığı ortada. Ama bu çözümü daha fazla erteleyemeyeceğimiz de açık. Bir diğer açık olan husussa şu: AKP ne yapıp edip bu sorunu çözme zemini oluşturmaya çalışırken, MHP ve CHP buna yanaşmıyor. Aslında MHP’nin daha ilk andan itibaren Kürt açılımına karşı çıkmasında şaşılacak bir şey yok. Türk milliyetçiliğinin siyasi merkezi olması iddiasındaki bir partiden başka türlü bir tutum beklemek doğal olmazdı. Fakat aynı şeyi CHP için söylemek mümkün değil. Yıllarca, herkesin sustuğu dönemlerde bu sorunu “Kürt sorunu” olarak tanımlamış ve bunun çözümü için son derece ileri ve isabetli öneriler geliştirmiş bir siyasi partinin bugün “Amerikan planı” gibi hayli tartışmalı bir iddiayı ve “anadilde eğitim” talebini mutlak bir şekilde reddetmeyi temel alarak (ki hükümetin böyle bir niyetinin olup olmadığını bilmiyoruz) açılıma tüm kapılarını kapatması kesinlikle doğal bir tutum değil.
CHP’nin bir “sol parti” olmanın gereğine uygun bir şekilde geliştirmiş olduğu Kürt politikasına karşı zamanın sağcılarının dile getirdiği eleştirilerin (bölücülük, ihanet, vs.) benzerlerinin, bugün aynı CHP tarafından, hükümetin Kürt açılımına karşı kullanılıyor olması hazindir.
Peki çıkmaz bir sokakta mıyız? Henüz bu noktada olduğumuzu düşünmüyorum. Ancak Kürt açılımını başlatanlar bu krizi yönetmeyi beceremezlerse en çok korktukları şey başlarına gelebilir ve açılımdan geri adım atabilirler. Nasıl bir formül bulacaklar belli değil ancak ne yapıp edip bu sürece MHP ve CHP’yi bir şekilde dahil etmeleri şart. Kuşkusuz doğal olan, işe CHP’den başlamk olacaktır. Sözü edilen Erdoğan-Baykal buluşması gerçekleşebilirse belki çözüm için bir ümit kapısı açılabilir. İktidarın CHP’yi sürece katabilmesi durumunda MHP de ya dilini yumuşatmak ya da marjinalleşme riskini göze almak durumunda kalacaktır.