Açılımın durmasının tek sorumlusu yargı mı?
.
Başbakan Erdoğan önceki gün TBMM Grubu’nda yaptığı konuşmada, Kürt açılımının sekteye uğramasında, hatta bazılarına göre sona ermesinde birinci derecede etkili olan üç gelişmede hükümetlerinin hiçbir sorumluluğu bulunmadığını, bunların tümünün, bağımsız yargının tasarrufu olduğunu söyledi. Bunlar 1) DTP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması; 2) KCK operasyonları kapsamında çok sayıda belediye başkanı, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu yöneticisinin tutuklanması; 3) Habur’dan giriş yapanların bir bölümünün aylar sonra çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanması.
Öncelikle şunu vurgulamak lazım: Erdoğan bu olaylar yaşandığında herhangi bir değerlendirme yapmamıştı ve bu da başta BDP olmak üzere bazı çevreler tarafından söz konusu gelişmeleri tasvip ettiği şeklinde yorumlanmıştı. Sonunda Başbakan’ın da bu üç olaydan, rezervleriyle birlikte pek memnun olmadığını gördük. Belki de, açılıma samimi bir şekilde destek veren bazı kişi ve çevrelerin her üç gelişmenin sakıncalarını bıkıp usanmadan tekrarlamaları etkili olmuş, Başbakan da zamanla bu noktaya gelmiştir.
AKP DTP’ye sahip çıkmadı
Her neyse, Erdoğan’ın önceki günkü sözleri, eğer iddia ettiği gibi gerçekten sürüyorsa, açılımın geleceği için olumlu işaretlerdir. Bununla birlikte onun “yargıya eleştiri” olarak söylediklerinin, her ne kadar kendisi açıkça belirtmese de aynı zamanda bir “özeleştiri” olduğunu da vurgulamak şart. Sözlerimi açmak için her üç olayda hükümet ve ona destek veren çevrelerin tutumlarını mercek altına almak isabetli olacaktır. İşe DTP’nin kapatılmasıyla başlayacak olursak, tam da açılımın Habur etkisiyle durduğu, bir tür “sil baştan”ın söz konusu olduğu bir dönemde Anayasa Mahkemesi DTP’nin kaderini tartışırken, iktidar partisi kapanma kararının çıkmaması için hiçbir açık çaba içine girmedi. Hatta Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek İspanya örneğini hatırlatarak muhtemel bir kapatma kararının meşruiyetine alenen vurgu yaptı. Hükümetin, Anayasa Mahkemesi üzerinde herhangi bir etkisi olup olmadığı tartışılır. Ancak Mahkeme’de AKP’ye en sempatik bakan isimlerden olan Haşim Kılıç’ın da kapatma lehine oy kullanmış olması çok anlamlıydı.
KCK-Ergenekon benzerliği
KCK operasyonlarına gelecek olursak, hükümetin burada bütün sorumluluğu yargıya atması, kendisinin hiçbir ilgi ve dahli olmadığını ileri sürmesi hiç de inandırıcı değil. Çünkü çok iyi biliyoruz ki KCK operasyonu Ergenekon soruşturmasıyla büyük ölçüde paralellikler gösteriyor. KCK soruşturmasının ülkenin ne kadar hayrına olduğunu uzun uzun anlatıp savunanların aynı önemi Ergenekon soruşturmasına atfettiklerini çok iyi biliyoruz. Daha önce birkaç kez yazdığım gibi, Kürt sorunu ve PKK konusunu doğru düzgün bilmeyen, anlamayan veya anlayıp da artniyetli davranan bazı kişi ve çevreler hükümeti bu operasyonun son derece isabetli olacağına, PKK’nın önünü kapatıp açılımın önünü açacağına ikna ettiler. Diğer bir deyişle hükümet Ergenekon soruşturması hakkaında ne kadar ilgili ve bilgiliyse KCK için de üç aşağı beş yukarı aynı durum söz konusuydu. Fakat bu operasyonun yarardan çok zarar getirdiği, açılımı kapatıp PKK’nın önünü daha da açtığı kısa bir zaman içinde ortaya çıkınca hükümet de geri adım atmak durumunda kaldı. Bu noktada Diyarbakır’daki bir operasyonun ardından çok sayıda belediye başkanı ve siyasetçinin bilekleri plastik kelepçeli fotoğraflarının polis tarafından çekilip basına servis edilmesinin bir dönüm noktası olduğu açıktır. Yıllardır en büyük iddiası “ülkeyi demokratikleştirme” olan bir iktidar partisinin ve onun sırf bir şiir okudu diye belediye başkanlığını kaybedip cezaevine düşmüş olan liderinin bu fotoğrafla çok büyük bir darbe yemiş olduğu açıktır.
Son olarak Habur’dan gelenlerin aylar sonra tutuklanmaları konusunda hükümet çevrelerinin çok kaygılandığını, bunu engellemek istediğini biliyoruz. Ancak mevzuatı aşmak mümkün olmadı. Ne var ki mevzuat, yasalar siyasi konjonktürle birinci derecede ilintilidir. O kişiler ülkeye ilk giriş yaptıklarında da herhangi bir “pişmanlık” göstermemişler ve aynı mevzuata rağmen serbest bırakılmışlardı. Arada değişen tek şey açılımın durumudur, daha doğrusu açılımın durmuş olmasıdır.
Özetle, hükümetin yargıya yönelik eleştirileri bir yere kadar doğru olmakla birlikte, özeleştiri içermediği ölçüde anlamsız kaçıyor.