Açılım muhalefetle de olmuyor, muhalefetsiz de
.
Bugün Meclis’te yapılacak olan genel görüşmenin, “Kürt açılımı”na olumlu anlamda bir katkısı olabilir mi? Salı günü ön görüşmede yaşananları gördükten sonra, insan “katkıdan vazgeçtik, zararı olmasın bari” diyeceği geliyor. Hatta açılım sürecine destek verenlerin bu aşamayı “olabildiğince az zarar” ile atlatmayı temenni ettiklerini söyleyebiliriz. Hal böyle olunca üç soru karşımıza çıkıyor:
1) Neden böyle oldu?
2) Yaşanan hayati sorunları aşmak mümkün mü?
3) Aşılamazsa ne olacak?
Bu üç soruyu, DTP hariç muhalefet partilerinin açılım sürecinin dışında, daha önemlisi tam karşısında konumlanmaları ekseninde cevaplamaya çalışmalıyız.
Dolayısıyla birinci soruyu “Muhalefet neden açılıma karşı bu kadar sert, uzlaşmaz tavır alıyor?” diye sormak doğru olacaktır.
Kuşkusuz gerek MHP, gerekse CHP, AKP’nin bu açılıma soyunarak çok ciddi bir siyasi hata yaptığını düşünüyor ve bu durumdan olabildiğince yararlanmak istiyorlar. Fakat onların, özellikle de CHP’nin Kürt sorununun kalıcı bir çözümü arayışına bu derece ilgisiz, hatta karşı olmalarında iktidar partisinin yaptığı ve yapmakta olduğu hataların rolü de büyük.
Örneğin hükümet, siyasi partilerin herbirine yönelik ayrı stratejiler geliştirmek yerine hepsini bir torbaya doldurmak istedi. Bu bağlamda CHP ve MHP liderlerinden Erdoğan yerine İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın randevu talep etmiş olması vahim bir hataydı. MHP’nin kapılarını tamamen kapattığını, CHP’ninse kısmen araladığını fark eden Başbakan Erdoğan ani bir manevrayla, olabildiğince kibar bir üslupla CHP Lideri Baykal ile görüşmek istedi fakat ana muhalefet lideri “kamera ile kayıt”ta ısrar edince bu buluşma gerçekleşemedi.
Hükümet, muhalefeti bir şekilde sürece dahil edebilmek için Meclis’te “gizli genel görüşme” önerisini ortaya attı fakat “milletten gizli ne konuşacağız?” itirazlarıyla bundan da vazgeçmek zorunda kaldı. İşte o andan itibaren hükümetin muhalefetten umudunu büyük ölçüde kesmiş olduğunu görüyoruz.
Aksi takdirde Salı günü yapılan ön görüşmede iktidar partisinden Avni Doğan, Suat Kılıç gibi küplerine zararlı keskin sirkeler yerine daha makul isimler kürsüye çıkardı.
Hatalardan dönmek mümkün mü?
İkinci soruya gelecek olursak: MHP’yi sürece dahil edebilmek artık hiçbir şekilde mümkün olamaz. Hükümet en fazla bu partinin sürece muhalefetinin şiddetini olabildiğince aşağıya çekmeye çalışabilir ve ülkücü tabanın öfkelerini sokağa taşımalarını engellemek için, şu ana kadar bu konuda üstün bir gayret gösteren MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye dolaylı da olsa yardım edebilir.
CHP’ye gelince; ana muhalefetin hâlâ sürece bir şekilde katılabileceğine inanıyorum, fakat AKP’lilerin bu konuda hiçbir ümitlerinin kalmamış olması daha baştan bu ihtimali geçersiz kılıyor.
Buradan üçüncü soruya geçebiliriz: MHP, özellikle CHP olmadan bu süreç başarıya ulaşabilir mi? Gerek AKP içinden, gerekse ona dışardan destek veren bazı kişi ve çevreler “Muhalefet olmadan da bu süreç tamamlanabilir” diyorlar ve dün Star Gazetesi Başyazarı Mehmet Altan’ın da yaptığı gibi, bu partilerin Güneydoğu’da varlık gösteremiyor olmalarının da bu kopuşu meşrulaştırdığını savunuyorlar.
Aynı kanıda değilim: Eğer AKP, Kürt sorununu sadece Kürtlerle ve onların ağırlıkla tercih ettiği siyasi partilerle çözmeye yeltenirse telafisi imkansız yeni sorunlara yol açar. Kısaca söyleyecek olursak, Kürt sorununu çözmeye çalışırken “Türk sorunu”nun doğmasına neden olur.