Heval, elde silah ve mayınla barış olmaz
PKK’nın Kandil’deki lideri Murat Karayılan’a Salı günü 9 soru yöneltmiştim. Kendisinden herhangi bir cevap gelmedi fakat PKK’ya yakın ya da PKK’ya karşı olmakla birlikte örgütün kayıtsız şartsız silah bırakmasını istemeyen çevrelerden çok sayıda mesaj aldım. Bunlardan birinde şöyle deniyor: “PKK samimi değil diyorsunuz. Örgütün yapması gerekenleri sıralayıp duruyorsunuz. Peki sizce diğer gazeteciler bunları bilmiyorlar mı? Tabii ki biliyorlar. Ama es geçiyorlar. Çünkü bunları söylemenin süreci tıkayacağını çok iyi biliyorlar. Söylediklerinizin doğru olması, dile getirilmesi iyi bir şey yaptığınız anlamına gelmiyor.”
Dün sabah erken saatlerde gelen bir e-postadaysa Heval Kabayel adını kullanan bir okur, kısa bir “tiyatro oyunu” kaleme almış. Burada Türker ve Heval (Kürtçe yoldaş, arkadaş demek) adında uzun yıllar kavgalı iki kişi var. Bir de bunları barıştırmak isteyen ve gazeteci oldukları belli bazı arabulucular. Tam barışma sağlanacakken Ruşen geliyor (yani ben) ve her şeyi bozuyor. Daha sonra Heval, Ruşen’i telefonla arayıp “Bak güzel arkadaşım, onun da hataları oldu, benim de. Ortaya taş koyacağına yardım etmen gerekmez mi?” diye sitem ediyor...
Bu e-postayı okuduktan yaklaşık yarım saat sonra Hakkari Çukurca’da 6 askerin mayın nedeniyle şehit olduğunu öğrendim. Ve hemen aklıma Karayılan’a yöneltmiş olduğum yedinci soru geldi:
“10 askerin şehit olduğu saldırıdan üzüntü duyduğunuzu söylüyorsunuz ancak kırsal alanda mayınlı saldırılar bitmek bilmiyor. Mayın döşemeyle ‘meşru müdafaa’ arasında nasıl bir ilişki var? Bu tür saldırılara son vermeyi ve döşemiş olduğunuz mayınlamaların temizlenmesine yardımcı olmayı, ‘silahların susması’ için önemli bir adım olarak görmüyor musunuz?
Türk’ün açıklaması
Demek ki görmüyor. Ya da yeni bir açıklama yaparak kendilerinin de üzüldüğünü, ama bu duruma TSK’nın operasyonlarını sürdürmesinin neden olduğunu söyleyecek. “Eylemsizlik” kararlarının 1 Haziran’a kadar geçerli olduğunu, bunu uzatmak için Ankara’dan somut adımlar beklediklerini eklemesini de bekleyebiliriz.
PKK’nın tavrı (bu yazı kaleme alınırken örgütün herhangi bir açıklaması söz konusu değildi) ne olursa olsun, patlayan her mayın ve kalkan her şehit cenazesinin zaten düşük olan barış ihtimalini daha da azalttığı ortada. Dün de böyle oldu. Tam da devletin üst düzeyinin ısrarla “tarihi bir fırsat”tan bahsettiği ve kamuoyunda bir ölçüde umutların yeşerdiği bir dönemde Çukurca’dan gelen haberle moraller yine bozuldu.
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün açıklaması, özellikle “Bu saatten sonra her kim ki demokratik bir çözümden yana ise ve her kim ki silahsız bir çözüm arzuluyorsa mutlaka ama mutlaka elini tetikten çekmelidir” cümlesi belli bir heyecana yol açtı. Her ne kadar benzer konularda daha önce yapılmış olan açıklamalardan bir nebze ilerde gözükse de Türk’ün (dolayısıyla DTP’nin) PKK’ya karşı bağımsız bir pozisyon almanın yine çok uzağında olduğunu söyleyebilirim. “Eli tetikten çekme” asla “silah bırakma” anlamı taşımıyor, daha çok PKK’nın kullandığı ” ateşkes “veya” eylemsizlik “terimlerini çağrıştırıyor ki bu kavramların içlerinin nasıl boşalmış olduğunu çok iyi biliyoruz.
İnisiyatif Baykal’da
Çukurca saldırısının ardından en çok CHP Lideri Baykal’ın tavrını merak ettim. Çarşamba günü “PKK silah bıraksın af getirilir” demiş olan Baykal, Suriye sınırındaki mayınlı arazinin önünde, NTV canlı yayınında bu tutumundan geri adım atmadı, hatta “Hepimiz iyi niyetle silahların tamamen terk edilmesi, terörden vazgeçilmesi bekleyişi içindeyiz. Ancak maalesef bu niyet gözükmüyor. Bu noktada terörden hiç vazgeçmeyeceklermiş gibi caydırıcı ve hazır olmalıyız. Yarın bu iş bitecekmiş gibi de barışa hazırlıklı olmalıyız” diyerek “bugün olmasa da yarın” şeklinde kapıyı sonuna kadar açık bıraktı.
Baykal’ın son çıkışlarını neden önemsemek gerekir? İlk olarak,PKK ve Kürt sorunları, hükümet ile PKK tarafından baş başa çözülebilecek sorunlar değildir. Çözüm sürecine CHP ve MHP’nin aktif olarak katılması şarttır. İkinci olarak, hem hükümet, hem PKK çevreleri, çözümsüzlüğün ana nedenlerinden biri olarak CHP’nin uzlaşmaz tavrını göstermekte, bunu bir şekilde bahane etmektedirler. Üçüncü olarak, çözümün anahtar kavramı olan “af” herkesin dilinin ucunda olmakla birlikte rsikli olduğu için siyasiler tarafından telaffuz edilemiyordu. Bu açıdan Baykal’ın “af” konusunu bu kadar doğal bir şekilde dillendirmesi çözümü epey kolaylaştırmaktadır.
Ana muhalefet lideri Kürt sorununda ilk kez inisiyatifi ele almış gözüküyor. Eğer geri adım atmazsa hükümet de imalı konuşmayı bırakıp somut öneriler dillendirebilir ve çözüm için bir fırsat yakalanabilir.
Ya PKK? Örgütün artık gerçekçi olması ve silahla şantajı bırakması şart. Elde silah barış olmaz. Ellerini tetikten değil, tamamen silahtan çekmeleri gerekiyor. Ve galiba adım adım bu noktaya doğru geliyoruz.