1970’lerde Türkiye Solu
.
Vehbi (Ersan) ile 1970’li yılların sonlarında tanıştık. Farklı liselerde okuyorduk ama aynı sol hareket içindeydik. 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle yakın tarihlerde cezaevine girdik, aynı davadan yargılandık. Ben ondan daha erken tahliye oldum ve yıllar sonra aynı meslekte, gazetecilikte buluştuk. Hatta bir dönem, 2000’li yılların başlarında, Metis Yayınları’nın, ağırlıkla gazetecilerin kaleme aldığı güncel kitapların yayınlandığı Siyahbeyaz dizisini birlikte yürüttük.
Vehbi editörlükten fırsat bulduğu zamanda kafasındaki büyük proje üzerine çalışıyordu: 1970’lerde Türkiye Solu. Çok meşakkatli bir işti. Çünkü çok sayıda grup söz konusuydu, bir bölümü hâlâ varlığını sürdürüyor veya sürdürüyor gibi yapıyordu. Çok sayıda açık kaynak vardı ancak bunların ezici bir çoğunluğunu böyle bir çalışmada kullanmanın anlamı ve gereği yoktu.
Pişman olma riski
Bana göre en ciddi zorluk, sol grupların 12 Eylül’den sonra yaşadıklarını anlayıp anlatmaktaydı. Çünkü hemen herkesi kapsayan tam bir bozgun yaşanmış ama buna denk gelecek bir özeleştiri/muhasebeden hemen herkes kaçınmıştı. Gerek cezaevlerinde, gerek yurt dışında sürgünde ve kısmi olarak Türkiye’de, dışarıda devrimciliği sürdürme iddiasındakilerin anlatıları büyük ölçüde, 12 Eylül öncesindeki “güzel günler” ve sonrasındaki baskı ve zulümden ibaretti.
Tabii bir de böyle bir çalışmanın niçin yapıldığı ve ne işe yarayacağı gibi acı bir soru vardı. 1970’li yıllardaki gücünün kıyısına bile varamayan, her geçen gün etkisini yitiren ama geçmişteki yanlışlarının çoğunda ısrar eden yapıların söz konusu olduğu bir ortamda böyle bir çalışma, ne kadar objektif olursa olsun, yapanı pişman edebilirdi.
Sevindirici mahcubiyet
Neyse, birkaç gün önce Vehbi aradı ve kitabın nihayet çıktığını söyledi. Önce hangi kitap olduğunu anlamadım. Böylesi bir çalışmanın çok zor olduğuna o kadar şartlanmışım ve aradan o kadar zaman geçmiş ki unutmuşum. Ama İletişim Yayınları tarafından basılan 430 sayfalık “1970’lerde Türkiye Solu” beni mahcup etti. Ve böyle bir mahcubiyetten de son derece memnun oldum.
1970’li yıllarda da “Türkiye solunda kim kimdir?” sorusu beni epey cezbetmişti. Zaten maşallahımız da vardı, nerdeyse her ay yeni bir grup ortaya çıkıyor; benim gibi meraklı arkadaşlar, kimden neden ayrıldıklarını çözmeye çalışıyorduk. Bu nedenle Vehbi’nin kitabını karıştırdığımda zaten bildiğim birçok şeyi hatırlamış oldum ama epey de yeni şeyler öğrendim.
Özellikle 12 Eylül sonrasında, yani bizler içerideyken, dışarıda sol grupların var kalmak için nasıl çaba gösterdikleri ve neden büyük ölçüde başarısız oldukları konusunda çok ayrıntılı bilgiler var kitapta.
Ortak tarih penceresi
Vehbi kitabın önsözünü şöyle bitirmiş: “Eğer sosyalist hareketin tarihine ortak tarih ve ortak deneyim penceresinden bakılırsa, bambaşka şeylerin görüleceği ve hissedileceğine inanıyorum. Her grubun farklı görüş ve pratiği, kendi tekilliğine mahkûm edilmediği ölçüde sosyalist hareketin zenginliğine dönüşebilir.
Bu haliyle çalışmanın, sosyalist hareketin ya da siyasi grupların eleştirisini değil, anlamayı ve anlatmayı arzuladığı kendiliğinden anlaşılır. Eğer bunu başarabilirse amacına ulaşmış olacaktır.”
“1970’lerde Türkiye Solu” kitabının bunu başarıp amacına ulaşacağına inanıyorum. Tebrikler ve teşekkürler Vehbi.