15-16 Haziran mitinglerinin anlamı
.
AKP MKYK toplantısında, 15 Haziran Cumartesi günü Ankara, 16 Haziran Pazar günü İstanbul’da iki büyük miting düzenlenmesi kararı alındı. Sorular ortada: Neden miting kararı alındı? Mitinglere katılım nasıl olur? Mitinglerde ne tür mesajlar verilir? Mitinglerin siyasi sonuçları ne olur?
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor: Gezi Parkı direnişinin bugünden itibaren izleyeceği seyir bu iki mitingi doğrudan etkileyecek. Örneğin arada geçecek beş gün içinde direnişçilerle güvenlik güçleri arasında, İstanbul Gazi Mahallesi ve Ankara Kızılay’daki gibi gerginlikler yaşanır; hükümet yetkilileri direnişi karalamaya yönelik söylemlerini sürdürür, kısacası gerilim tırmanırsa mitinglerin havası da başka olur. Tahmin etmek zor ancak normal şartlarda önümüzdeki hafta sonuna kadar gerilimin tırmanmayacağını, hatta düşeceğini düşünüyorum. Böyle olması hâlinde AKP mitingleri de doğal olarak daha sakin geçecektir.
Neden bu mitingler?
Ancak arada yaşanacaklardan bağımsız olarak “neden bu mitingler?” cevabını şimdiden verebiliriz. Aslında cevap basit: Cevap vermek için. Hatırlanacaktır, Başbakan Erdoğan ilk günlerde miting alanlarına kalabalıkları toplayabileceklerini, daha sonra da yüzde 50’yi evlerinde zor tuttuklarını söylemişti. Hedef tabii ki güç gösterisi, daha doğrusu kimin daha güçlü olduğunu göstermekti. Ancak ortada şöyle bir sorun var: İstisnaları bir kenara bırakırsak, Gezi direnişçileri de, onlara destek verenler de AKP ve dolayısıyla Erdoğan’ın daha güçlü olduğunu biliyor. Son seçimde aldığı oy, olağanüstü profesyonel parti teşkilatı, arkasındaki büyük devlet gücü herkesin malumu. Dolayısıyla mitingler büyük ölçüde malumun ilanı olacaktır.
O zaman şu soruya geçebiliriz: 10 yılı aşkın sürede AKP değişik tehditlerle karşı karşıya kaldı ama bunların hemen hiçbirinde kendi tabanını aktif bir aktör olarak devreye sokmadı. Neden şimdi bu yola başvuruyor? Sanıyorum bu soruya verilecek cevap(lar) Gezi direnişini daha iyi anlamamıza ve buradan hareketle Türkiye’nin yakın geleceği hakkında daha sağlam öngörülerde bulunmamıza yardımcı olacaktır.
Yeni olanı anlamamak
Benim cevabım şöyle: Gezi direnişi, gerek Türkiye’de yaşayanlar, gerekse Türkiye’yi dışardan izleyenler için yepyeni, öngörülmemiş ve hâlâ kolay kolay anlaşılamayan bir olgu. Siyasi iktidar, özellikle de Başbakan, burada yeni olanı anlamaya çalışmadı; eski formül ve yöntemlerle hareket ederek ilk günden itibaren peş peşe hatalar yaptı, yapmaya da devam ediyor. Kendisinin Kuzey Afrika ziyareti sırasında krizi çözme yolunda atılan bazı adımların da yine onun müdahalesiyle hemen akim kaldığını gördük.
Başbakan Erdoğan ülkenin gündeminin hep kendisi tarafından belirlendiğini söyler ve bununla övünür. AKP iktidarı döneminde Irak işgali, Suriye krizi ve bazı PKK saldırıları hariç tutulursa söylediği doğrudur da. Örneğin özellikle ülkenin batısında sokaklarda yaşanan her tür protesto eylemi kısa süre içinde etkisizleşti. İşte Gezi direnişi belki de ilk kez AKP iktidarını zor durumda bırakan bir sokak hareketi olarak önümüzde duruyor. Ve ilk kez Başbakan, sokağa karşı aksiyoner değil reaksiyoner (tepkici) stratejiler geliştirmek zorunda kalıyor.
“Tencere tava, hep aynı (eski) hava” diyerek Gezi direnişindeki yepyeni boyutları ıskalayan Erdoğan, doğal olarak bununla baş edebilmek için eski yöntemlere yöneliyor. Bu nedenle iki miting alanına yüz binlerce kişi toplasa (ki çok mümkün) bile Gezi direnişinin ortaya çıkardığı yeni şeyin (ki ne olduğunu sahiden anlamamız epey zaman alabilir) önünü alması pek mümkün gözükmüyor.