Yaşar Kemal’e özeniyorum...
.
Dün uzun bir yürüyüşe çıkıyorum...
Sonra ondört yıl İngiltere’de kalan bir tanıdığımla yemek yiyorum...
Biriyle konuşurken; insanın zihni farklı çalışıyor...
Konuşmanın gidişatı, zihni farklı türlü açıyor...
Muhatabımın; Londra tecrübelerini dinlerken;
-“Dünyayı baştan aşağı etkileyen üç büyük ‘din’in üçü de, yaşadığımız bu coğrafyada dünyaya geldi...” diyorum...
-“Bunun bir anlamı var...
Dinler ruhani özelliklerinin dışında günlük hayatı regüle eden sistemler...
Bütün dinlerin Ortadoğu coğrafyasına inmesinin nedeni;
En çok bu coğrafyanın toplum hayatının regüle edilmesine ihtiyaç duymasından kaynaklanıyor gibi... Ruhani nedenlerin ötesinde; bu pratik nedeni yabana atmamak lazım...”
***
Sabah gazetelere, televizyonlara baktığımda, içimi hafakanlar basıyor...
-“Hiç kimse; kendi yarını açısından güvende yaşamıyor bu ülkede; bunun farkında mısın?..” diye soruyorum muhatabıma...
-“En güvenli konumlarda olması gereken insanlar; yarın endişesi duyuyor...
‘Kimsenin kendi ve çocuklarının geleceğinin ne olacağını bilemediği’ bir dünya burası...
Herkes kendisini güvence altına almak için, başkasından hesap soracağı bilgi ve belge biriktiriyor...
***
Böyle bir süreçte, barış, huzur ve dinginlik hiçbir zaman gelmeyecek...
Sistemin kendisi, yeni intikamları, yeni hesaplaşmaları, yeni çatışmaları, yeni düşmanlıkları, yeni tohumları yaratmaya meğlediyor...
İnsanlar psikolojik olarak, tahrip oluyor...
İntikam biriktiriyor;
Her intikam insanları yeniden maddeten ve manen ölüme sürüklüyor...
Canları, malları ve gelecekleri her gün daha fazla ipotek altına alınıyor...
Bu savaşın sonu yok...
Ve kimse bunun farkında değil...
Hala herkes karşısındakini yok ederek bu savaşı kazanacağını sanıyor...”
***
Bitmeyen bir çatışma kültürü...
Bitmeyen bir hesaplaşma azmi...
Sınır tanımayan bir intikam asabiyeti...
Televizyon programlarını artık izleyemez hale geliyorum...
Herkes ezberine aldığı demagojik repliği, rakibi saydığını; köşeye sıkıştırmak için, usta bir demagoglukla münazara ediyor...
***
Arada bir şöyle düşünüyorum...
Bu insanlar, söyledikleri şeylerin “gerçeğin bütününü temsil ettiğine hakikaten inanıyorlar mı?..”
İnanmıyorlarsa; niye böyle fuzuli çabanın içinde gırtlaklarını zorluyorlar?..
***
Yaşamı; insanlararası sinerjiyle yaşayan, yaptıkları işlerde, mesleklerde, hobilerde, hayatlarında mükemmeli bulmaya çalışan insanların huzurunun karşısında; “böyle bir hesaplaşma ve linç kültürü”nün; toplumu ve insanlığı götüreceği yer hakkında ne düşünüyor bu profesyonel tartışmacılar acaba?..
***
Muhatabım; beni dinledikten sonra;
-“Gençlerin dünyasına girin...” diyor...
-“Onların sonsuz ufuklarını, hayatı mükemmel yaşamak için hayal ettikleri rüyaları, pratik çözümleri içeren hayatları ve yaşama azmiyle, enerjilerini hissedin...” diye ekliyor...
***
Ona söyleyemiyorum ki;
Ben zaten uzun zamandır böyle yapıyorum...
Gündemimi “çocukların ve gençlerin dünyaları üzerinden yeniden inşa etmeye çalışıyorum...”
Kendi kuşağımın kavgaları, bitmeyen lafazanlıkları, hesaplaşmaları, Rus Ruleti’ni andıran kumarları, beni zerrece enterese etmiyorlar...
***
İstanbul’da güneş uzun zaman sonra dün yeniden açıyor...
Mart geliyor; bahar gelmekte olduğunu müjdeliyor...
Uzun uzun yürüyorum...
Uzun uzun geçmişe sünger çekiyorum...
Uzun uzun gelecek planları yapıyorum...
35 yıllık gazetecilik hayatımın, korkunç bir süreçten geçmiş olduğumu fark ediyorum...
Bu labirent süreçte, bunca linçten, bunca gizli operasyondan, bunca kirli darbeden, yüzü gözü kan içinde kaldığımı anlıyorum...
Yine de yaşamaya susamış bir şekilde hala ayakta kalmama ve bu kör labirentten çıkmama sonsuz kere şükrediyorum...
***
Bana “gelen mücadele gücü”, içimden fışkıran azim ve en önemlisi ‘nahiflikten ve dürüstlükten’ asla vazgeçmeyen masumiyetime şükran duyuyorum...
Bu değerlerin bitmemesi için, sonsuz dualar ediyorum...
Kurnazlığa sapmadan...
Başka hesapların üzerinden taammüden insanların ocağını karartmadan...
The Truman Show’daki Jim Carrey gibi...
Gardener filmindeki Peter Sellers gibi yaşamayı yeğliyorum...
***
Dün filmlerin ötesinde bir gerçeği daha fark ediyorum...
Yaşar Kemal; bütün filmleri aşıyor...
Filmlerin hiçbirinin ve hiçbirimizin ulaşamayacağı bir çıtaya “kendi hayatını resmediyor...”
Cenazesinde bu dingin gerçeği kavrıyorum...
Yaşar Kemal’e özeniyorum...