Yakıcı bir aşk... Anna Karenina...
.
“Mutlu aileler hep birbirine benzer ama mutsuz ailelerin hepsinin farklı mutsuzluğu vardır...”
Böyle başlar Lev Tolstoy; ünlü romanında Anna Karenina’nın öyküsüne...
***
Evli, bir erkek çocuk annesi, çok güzel ve genç bir kadındı Anna Karenina...
Kocasıyla aşk evliliği yapmamıştı...
Esasen onu çok sevdiği söylenemezdi...
Sevdiği tek şey küçük oğlu Seryosa’ydı, öyle düşünürdü...
***
Çetin Altan “Kadınlar esasen sevmedikleri adamların çocuklarını da çok sevmezler... Âşık oldukları adamın çocuklarını severler...” derdi...
Anna Karenina da bu gerçeği çok sonraları çocukları arasında bir tercih yapmak zorunda kaldığında anlayacaktı...
***
Trenle bir gün Moskova’ya giderken istasyonda yakışıklı Kont Aleksei Vronsky ile tanıştı Anna...
Tanışır tanışmaz birbirlerine yıldırım aşkıyla vuruldular...
Anna evliydi...
Bir çocuğu vardı...
Bugün olsa sadece ‘yasak’ kapsamına girerdi evli ve bir çocuklu Anna Karenina’nın aşkı...
1800’lü yılların Rusyası’nda ise bu aşk esasen “ölüm” demekti...
***
Tehlike; duyguları tetikler...
Korkusu adrenalin salgılatır...
Anna Karenina ve Kont Vronsky yıldırım aşkı başlatan bu karşılaşmadan sonra kalplerine ve alev alev yanan vücutlarına söz geçiremeyeceklerdi...
***
Buluşmaya başladıklarında Anna her seferinde içinden “Hayır buna bir son vereceğim...” derdi...
Sonra o yakıcı duygunun esiri olurdu...
Vronsky’i görünce her şeyi unuturdu...
Ondan ayrılırken onu yeniden görmek isterdi...
Sırılsıklam aşıktı Kont’a ve hayatında ilk kez gerçekten
sevdiğini hissediyordu...
*****
KADININ TEHLİKELİ AŞKI...
Bir kadın “aşık” olduğunda tutkusunun onu sürekleyeceği yerin haddi hesabı yoktur...
Erkekler, kadının her şeyi “hesaplayıp kitaplayıp” yaptığını zannederler...
Oysa gerçek şudur...
Bir kadın “Aşık olana kadar çok hesaplıdır...”
Kadının aklının ereceği hesaba kafası basan erkek henüz dünyaya gelmemiştir...
Ama bu bir erkeğe gerçekten âşık olana kadar geçerlidir...
Olduktan sonra, kadının kimyası bozulur...
Tutkuları, vazgeçilmez duyguları, erkeğinden kafasını uzaklaştıramadığı takıntıları ve tümüyle değişen kimyasıyla “kadın artık kendi çıkarlarını kollayabilen bir hesap kadını” olmaktan çıkmıştır...
***
Artık tehlikeli bir aşıktır o kadın...
Her an her şeyi yapabilecek bir cesarete sahip yırtıcı bir panter, aşkı ve tutkusu için gerekirse yedi düvelle çarpışacak bir savaşçıdır o sırada...
Bu söylediklerimiz Anna Karenina için de geçerliydi...
***
Anna kocası Karenin’e ve küçük oğluna aldırmadan Vronsky’den hamile kaldı...
Artık Vronsky’nin bebeğini karnında taşımaktaydı...
Evli ve çocuklu bir kadın, 1800’lerin Rusyası’nda, “kendisine bir âşık ediniyor ve inanılmaz bir şekilde ondan hamile kalıyordu...”
***
Çünkü...
Aşık olan kadın tutkusundan “utanmazdı...”
Bir gün at yarışlarını izlerken, Kont attan düştü...
Anna sevgilisinin attan düşmesi üzerine, herkesin ortasında korkudan ve üzüntüden düşüp, bayıldı...
Dedikoduları ayyuka çıkmış olan yasak aşk deşifre olmuştu...
Herkes Anna’nın; Kont’a âşık olduğunu iyice anlamıştı...
***
Anna kocasına Kont’a âşık olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı...
Kocası Karenin; karısına müthiş bir öfke duydu...
Bir avukatla görüşerek, “karısıyla boşanmasının sebebinin aldatılma olduğunu” kayıtlara geçirmesini istedi...
Ancak Karenin doğumdan sonra boşanmaktan vazgeçti...
Anna ise bir kız çocuğu dünyaya getirmişti...
*****
YAKICI AŞKIN KISKANÇLIĞI...
Sevgilisinden kızı olan Vronsky, onun boşanamadığını görünce, intihara kalkıştı, ancak tetiği; kurşunun karnını sıyıracak şekilde çektiği için ölmedi...
Anna Karenina bunun üzerine boşanmayı boşverip, sevgilisi Kont Vronsky ve bebeğini alıp İtalya’ya gitti...
***
Kocasından olan oğlunu ise geride bırakmak zorunda kalmıştı...
Çetin Altan’ın dediği gibi; “Kadın, esasen âşık olduğu adamın çocuğunu sever”di...
Bu arada kocasını ve erkek çocuğunu bıraktığı Petersburg’da herkes Anna’nın dedikodusunu yapmaya başlamıştı...
***
Aşk çekici ve yakıcı bir duygudur...
Tehlikeler, imkânsızlıklar, zorluklar aşkı tetikler, duyguları kamçılar...
Ne ki, çoğu aşk yıllar geçtikçe, aynı yakıcılıkta, aynı ateşte, aynı arzuda, aynı cazibede ve aynı heyecanda sürmez...
Hele hele aşkı için büyük fedakârlıklar yapanlar, bir süre sonra o fedakârlıklarına karşılık gelmediğini hissettiklerinde, büyük hayal kırıklıkları yaşarlar...
***
Aşkın yakıcılığının yerini, yavaş yavaş kuşkuların ve kendine dönüşün aldığı dönemdir o dönem...
Aşkın tetiklediği deli duygular yerini kıskançlıklarla tetiklenen, “pişmanlıklar”a bırakır...
***
Bir süre sonra Anna ile sevgilisi Vronsky arasında da sorunlar baş gösterdi...
Uğruna kocasını ve oğlunu terk eden Anna Karenina, sevgilisinin artık onu “sevmediğini” düşünüyordu...
***
Ve bu aşk uğruna terkettiğini düşündüğü oğlu aklına düşmeye başlıyordu...
Ona haksızlık yaptığını düşünüyordu...
Oğlunu özlemişti, oğlunun hasretine dayanamayacaktı ve ne pahasına olursa olsun geri dönecekti...
***
Petersburg’a geri dönmeye böyle karar verdi...
Fakat çevre yasak aşk yaşayan kadını dışladı...
Ona lanetli muamelesi yaptı...
Eski arkadaşları onunla arkadaşlık yapmak istemediler...
Bir daha aralarına kabul etmemeye kararlıydılar...
***
Sahip olamadığını kazanmanın tetikleyici ateşi; sahip olduğunu kıskanmanın arızsıyla birleşince; tutku gitmiş, sihir bitmişti...
Anna artık vicdan azabı çekiyordu...
Öte yandan kocası ise ona oğlunu göstermiyordu...
***
Anna oğlunu görmek istiyor, ancak pek bir şey yapamıyordu...
Perişan bir ruh haline sürüklenmişti...
Altı ay boyunca kocasının boşanmaya razı olması için bekledi...
Toplum içine çıkamıyordu...
Üstelik sevgilisi Vronsky’yi de kıskanmaya devam ediyordu...
Sevgilisiyle kıskançlık tartışmaları çekilmez hale gelmişti...
*****
TREN GARINDA BAŞLAYAN...
Bir tren garında âşık olmuştu Anna Karenina...
O aşk onun bütün hayatını değiştirmiş, o yakıcı tutku, onu maceradan maceraya sürüklemiş, kocasından ayrılmış ama boşanamamış, çocuğunu terk etmiş, yeni çocuk yapmış, âşık olduğu ve uğruna her şeyi göze aldığı sevgilisini kıskanmış, onun kendisini sevmediğini düşünmüş, geri dönmüş, bu kez de oğluna kavuşmamıştı...
***
Şimdi hayatında ne okkalı bir aşk, ne çocukların huzuru, ne de bir erkeğin varlığı görünüyordu...
Ona hayat “lanetli kadın” muamelesi yapmaya başlamıştı...
Herşeyi kaybetmişti...
Öyle hissediyordu...
Kendisini tren raylarına atarak hayatına son verdi...
***
Bir tren garında başlayan aşkla altüst olan hayatı, bir trenin altında kalarak bitmişti...
Kadınların her şeyi hesaplı yaptığını söyleyen erkekler, hayatı “hesaplı ve ruhsuz olan erkeklerdir...”
Bir kadını anlayabilmek için “kadının içindeki tutkuyu yakalayabilmek gerekir...”
***
Tutkusu yakalanmamış kadın aşık olmayan kadındır...
Anna Karenina öyküsü bir aldatma hikayesi değildir...
Anna Karenina “bir kadının tutkusunun” hikayesidir...
Kadının; ölümü göze alan “ölümsüz” tutkusunun!..
(10 Ocak 2013 tarihli yazımı bazı değişiklik ve düzenlemelerle yayınlıyorum...)