Marilyn Monroe: 'Beraber olduğum erkekler ve ben...'
.
“Yattığım erkeklerin kendilerine güvenleri çok fazlaydı... Bense kendime hiç ama hiç güvenmezdim... Onların yanında olmak bile kendime duyduğum güveni arttırırdı... Onların güvenlerini sanki emer ve kendime katardım...”
***
Marilyn bu güveni sağlamak uğruna, Albert Einstein’den, ikinci kocası beyzbol ilahı Joe Dimaggio’ya kadar, birçok ünlü ya da yakışıklı erkekle beraber oldu...
***
Sonradan Amerikan Satanist Kilisesi’ni kuran Anton Szandor Lavey’le “yatak ilişkileri” kesintisiz 2 hafta sürdü...
***
Lavey daha sonra Marilyn için, “Erkeklerle flört etmekten, onları tahrik etmekten çok hoşlanıyordu, ama cinsel açıdan pasifti...” diyecekti...
-“İş daha ileri ilişkilere geldiğinde garip bir biçimde kaçardı... Kimi zaman bunda başarılı oluyordu, kimi zamansa kaçamazdı ve kendini yatakta bulurdu... Kararsız ve ürkek bir kişiliği vardı...”
***
İkinci kocası gelmiş geçmiş en ünlü beyzbol yıldızlarından Joe Dimaggio’ydu...
Bütün kadınların özlemle baktıkları, bütün erkeklerin imrendikleri bir süper sporcuydu...
***
Joe ondan sinemayı bırakmasını istedikten bir süre sonra ayrıldılar ve Marilyn bu arada “Aptal Sarışın” imajından sıkıldığını farketti...
Sarışın bir seks objesi olmadığını ispat etmek için ünlü tiyatro yazarı Arthur Miller’la evlendi...
***
Bu süre zarfında hizmetçisinin anlatımına göre, “Tiyatro dersleriyle, psikiatrik tedavi kliniği arasında mekik dokudu...”
“İÇ ÇAMAŞIRI GİYMEMESİNDEKİ SİHİR”
Marilyn iç çamaşırı giymezdi, hizmetçisinin anlatımına göre çok sık banyo falan da yapmazdı...
Bakımına özen gösterdiği tek şey apış arası kıllarıydı...
***
En az haftada bir kez onları sarıya boyardı ve gerekçe olarak da “Kendimi her yönümle sarışın hissetmek istiyorum...” derdi...
İki kez düşük yaptı ve daha sonra artık çocuk yapamayacağı gerçeğiyle yüzyüze geldi...
***
Depresyonu derinleşti, uyku haplarının dozajını arttırdı ve kendini uyuşturarak uyumaya başladı...
Arthur Miller’dan boşandığında 35 yaşındaydı, yaşlanma korkusu içini kemirmeye başlamıştı...
***
Yaşlanmadığının, çok güzel bir kadın olduğunun sürekli kendisine hatırlatılmasını istiyordu...
Frank Sinatra’dan Yves Montand’a kadar birçok ünlü erkekle oldu ama Montand, karısı Simone Signoret’i onun için terketmekten kaçındı...
***
Frank Sinatra’yla evlenme fantezileri kurarken, Sinatra onu, Amerikan Başkanı ve kardeşi Kennedy’lerle tanıştırdı...
Önce Amerikan Başkanı John F. Kennedy’yle ilişki yaşadı...
Bir süre sonra John başkanlığı açısından politik sorun çıkacağını hesap ederek Marilyn’i Adalet Bakanı olan kardeşi Bobby’ye devretti...
***
Marilyn evlilik fantezileri kurmaya ve bu kez de Bobby’nin karısı Ethel’i ve 9 çocuğunu bırakarak kendisiyle evlenmesini beklemeye başladı...
Bir süre sonra Bobby, Marilyn’den kurtulmak için telefonlarını değiştirdi...
***
Bu kez Marilyn reddedilmenin öfkesiyle, bir basın toplantısı düzenleyeceğini ve Kennedy kardeşlerin gizli çamaşırlarını ortaya dökeceğini sağda solda söylemeye başladı...
***
Bobby Kennedy’nin telefonunu değiştirdiği Haziran ayından başlayarak 1962 yazı süresince Marilyn büyük bir psikolojik bunalıma girdi...
Hapların dozu arttı psikologla seanslar sıklaştı...
***
5 Ağustos 1962 Pazar sabahı fazla uyku hapı aldığı için yatağında ölü bulunduğunda, “intihar mı cinayet mi sorusu” bütün dünyaca soruldu...
20 gün önce ortaya çıkan bir FBI belgesinde, Marilyn’e fazla uyku hapı dozunun, doktor tarafından verildiği ve doktora da yukarıdan bir yerlerden telkin geldiği söyleniyordu...
***
Muhtemeldir ki, konuşup kirli çamaşırları ortaya dökebilir endişesiyle, “Amerikan Başkanlık sistemi kendini garantiye almıştı.”
Son günlerinde ikinci kocası olan beyzbol ilahı Joe Dimaggio’ya bir mektup yazmıştı...
Mektubunda şöyle diyordu:
***
-“Artık ne yaparsam yapayım bir erkeği kendime tam olarak bağlayamıyorum... Hiçbir erkeğin gereksinimlerini tam olarak karşılayamıyorum...” Mektubu yazdı, ama postaya vermedi...
Öldüğünde mektup hala yanındaydı!..
DÜN KAR VARDI İSTANBUL’DA MARİLYN...
Dün kar vardı İstanbul’da...
Tipi...
Soğuktu İstanbul...
Fırtınalı, yağışlı, kasvetli...
Bir tartışma gördüm, internet sitelerinin birinde...
Uzun zamandır; ilgimi çekmiyor, dikkatim odaklanmıyor; Türkiye’nin gündemine, ajandasına ve siyasetine...
***
Ne ki ismini duymadığım ve bilmediğim bir kişi; “kadın spikerler üzerine bir şeyler söylüyor...”
-“İzlemek caiz değildir” gibi bir şeyler galiba...
***
Dün kar vardı İstanbul’da...
Tipi...
Soğuktu İstanbul...
Fırtınalı, yağışlı, kasvetli...
Marilyn Monroe’nun fırtınalı, kasvetli hayatı geldi gözlerimin önüne...
Erkekleri...
Erkekleri üzerinde kurmak istediği tahakkümleri...
Kuramadığı egemenlikleri...
Dramları...
Trajedileri...
Yaşadıkları...
Yaşadığını sanırken yaşayamadıkları...
Fırtınaları...
***
Marilyn’in hayatını düşünürken; bir kadının hayatının ne ağır faturalarının olduğunu fark ettim...
“Kadını izlemek ya da izlememek” üzerine ahkam kesenlerin; “kadın” hakkında esasen ne bildiklerini düşündüm...
Ne bildiklerini kestiremedim...
Dün soğuktu İstanbul...
Yağışlı ve kasvetli...