Kayahan gibiler varken ölüme mahkumlar şimdi!..
.
Şarkılardan günün sansasyonel haberlerine atıflarda bulunduğum...
Haberlerden şarkılara referanslar yaptığım günler çoktan geçip gidiyorlar...
***
O günlerde “Odalarda Işıksızım”ı fonda söyletiyorum haberlerimin yapımında...
Kayahan’ın sesi ve müziği; haber bülteninde “olayları anlatabilmek için, bir mecra, bir güfte, bir haykırış, bir sesleniş oluyorlar...”
Şarkıları ve sözleri kullanıyorum; “hayatın ışıksızlığını anlatabilmek için o günlerde...”
***
Kavgaları, ayrılıkları, farklılıkları;
“Bir Yemin Ettim Ki Dönemem” diyen Kayahan’ın sesinden tasvir etmeye uğraşıyorum, kitlelerin bilincinde...
***
Haberi anlatabilmek; haberi ete kemiğe büründürebilmek, hayatı anlatırken insana ve kalbine dokunabilmek için; Kayahan’ı, Sezen’i, Nilüfer’i, Tatlıses’i, Mahsun’u ve daha nice “değer”i haberle miksliyorum...
***
Heyhat!..
Hayatı; sadece politikadan ibaret, “gri bir tonun, kavgalı, dövüşlü, kurgulanmış hakimiyetine büründürmek” isteyenler...
Sanatçının “yaratıcı starlığından” siyasetçinin hayatı yöneten jargonuna geçmek isteyenler;
***
Türkiye’yi, “Çağdaşlığın yaşamı her renginden yakalayan ‘taze’liği yerine, Ortadoğu’nun din, mezhep, etnisite, ideoloji ve hesaplaşma merkezli ayrımlarıyla yeniden formatlamaya” çalışanlar...
***
Yaşamı kucaklayan, ona renk veren, gök kuşağının rengarenk tonlarından eskizler yapmaya çalışan gazetecileri tukaka ediyorlar;
“Algı yöneten profesyonel siyaset manüplatörleri”ne ülkeyi teslim etmek istiyorlar...
***
Onlar Türkiye’yi “sanatçının sanatı; duygunun dili üzerinden toplumsal duyarlılığı yakalama çabasına layık görmüyorlar...”
***
Ortadoğu’da yaşanmıyor çünkü...
Türkiye’yi Ortadoğu’ya formatlayan perde gerisindeki güçler; usta sanatçıları, onların büyülü dünyalarını, muhteşem sanatlarını geniş kitlelerle mıknatıslamaktan ürküyorlar...
***
Sanatçıların geniş kitleler üzerinde “kuyruklu yıldız etkisi bırakan starlıklarının” Ortadoğu’nun toplumsal formatlamasına uygun olmadığını biliyorlar...
Onun için, Kayahan ve onun gibiler; “varken yavaş yavaş yokluğa itiliyorlar...”
Ölüm onların ani dirilişi...
Varken “ölüme mahkumlar” çünkü...
*****
SANATÇILARDA “AŞK VE DUYGU” DEĞİL; SİYASİ DURUŞ REVAÇTA ARTIK...
Kayahan, sanatın ve şarkıların diliyle “kitlelere dokunan usta sanatçıların, gittikçe azalan en son örneklerinden biri...”
Kayahan’ın şarkılarının hit olduğu günler; müzisyenler, besteciler, solistler şarkılarının vurucu gücü üzerinden “kitlelerin ilahı oluyorlar...”
***
Ortadoğu coğrafyası ise bunu istemiyor...
Sanatçıların Kayahan gibi “müziğin ve şarkının evrenselliği üzerinden kitlelerle sihirli bağ kurmalarını” arzulamıyor...
***
Kayahan’ın ve duyguların değil, hayata siyasetin egemen olmasını planlıyorlar...
Sanatçının sanatının duygusal estetiği; takdir-e şayan bulunmuyor...
***
Türkiye uzun zamandır sadece Ortadoğu’daki çatışmaların, siyasi ayrılıkların, ideolojik hesaplaşmaların, coğrafi farklılıkların konuşulduğu bir Ortadoğu ülkesi biçiminde konumlanıyor...
Böyle bir ülkede;
“Yine bana esmer günler düştü Eyvah...” demenin bireysel ve duygusal değil, sadece siyasi karşılığı var...
***
Ortadoğu ülkelerinde sanatçılar zaten; “Odalarda Işıksızım” gibi duygusal vecizelerle değil; “politik davalardaki duruş, davranış ve haykırışlarına” binaen itibarlanıyor, ya da itibarsızlanıyorlar...
*****
KAYAHAN’IN ÖLÜMÜYLE DEĞİL; ŞARKILARIYLA HABERLERDE YER ALDIĞI GÜNLER...
Sanatçının sanatını yüceltmeye çalıştığım, toplumun damarına müzisyenin yoluyla dokunmaya uğraştığım, “Yine Bana Esmer Günler Düştü” şarkısından, hayatın hüznünü anlatmaya çalıştığım günlerde;
-“Bu adam haber değil, magazin ve şov yapıyor” deniyor...
Kayahan; bestelerini ve şarkılarını yüzlerce habere referans yaptığım günlerde “benimle oturup yemek yemek istiyor...
Benim ne yapmak istediğimi anlamaya çalışıyor...”
***
Ona o akşam yemekte “parçalarının, sözleriyle melodilerinin, hayatı damardan yakaladığını, haberin dilini o şarkıların diliyle birleştirerek geniş kitlelerle duygusal iletişimde mucizeler yarattığımı” söylüyorum...
İlgiyle dinliyor sözlerimi...
***
Artık ne Kayahan ne de o günler varlar...
Biteviye ve bitmek bilmeyen gevezeliklerin adına televizyon programı deniyor bugünlerde... Bu programlarda en çok arz-ı endam edenlere de televizyon starı...
***
Zaten basın toplantılarının canlı yayını; “Sabahları 10-11 sularında kadın kuşaklarında başlıyor...”
Sabah 11’de bütün kanallarda; “Türkiye’nin sanayi yatırımlarını öğrenme dersine giriveriyoruz...”
Sabahın güneşle ışıldayan saatlerinde; sanayi toplumundaki yatırımları öğrenmeye koşullanan bir toplum, hayatın “eğlencesi” olarak da geceleri “televizyondaki manüplatörlerinin hezeyan ve kavgalarını” dinliyor...
*****
“ALLAHIM NEYDİ GÜNAHIM?.. BEN NERDE YANLIŞ YAPTIM?..”
Kayahan gibi sanatçıların “söyledikleri şarkıların karşılığı yok” Türkiye’nin yeni siyasi çehresinde... Daha çok “ölümleri” sükse yapıyor onların... Yarattıkları eserlerin “yaratılmaya çalışılan yeni hayata tekabül etmemesinden” olsa gerek!..
***
Sanatçılar; sadece politik görüşleri, duruşları ve olaylar karşısında yaptıklarıyla varlar yeni sistemde...
Şarkılarıyla, besteleriyle, güfteleriyle değil... Politika borsasına göre itibar kazanıyor ve kaybediyorlar...
Türkiye “Odalarda ve Ortadoğu’da Işıksız” bir hayatın yansımasını yaşıyor...
***
Bizlere kalan onun bir şarkısını “sessizce mırıldanmak şimdi...”
“Allahım neydi günahım...
Günahım neydi Allahım...
Can yoldaşım; arkadaşım...
Ben nerde yanlış yaptım?..”