Kadınlarla karda... Dr. Jivago ve Dr. Tomas...
.
Sabah gün ağarırken Boğaz’ın derin sularını coşturan tipiyi gördüm...
Deniz “nehir sularının rengine çalan bulanık haline” bürünmekteydi yine...
Kar geliyordu...
Dışarıda korkunç bir ayaz vardı...
***
Bir süre sonra, dolu biçiminde kar yağmaya başladı suyun ve Boğaz’ın üzerine...
Üstüme bir şeyler giyindim...
Deniz kenarına “buz tanecikleri şeklinde yağan karın altında” yürüyüşe çıktım...
Yüzüme, başıma, boynuma, bedenime değen, buz parçacıkları, kar taneleri, beni kendime getirdi...
Arkamdan esen rüzgar, beni ileriye fırlattı...
İstanbul’da tipi vardı...
Boğaz’a kar yağıyordu...
***
Bir kez daha iki aşk arasında kalan, romantik şair doktor Juri Jivago’yu hatırladım...
Yokluklarla dolu ülkede, Sovyet ihtilalinin kanlı savaşının ortasında; iki kadın arasında kalan romantik şair; burjuva aydını; tıp doktoru Jivago gibi savrularak yürümeye başladım Boğaz’ın kıyısında...
***
Boris Pasternak roman kahramanının aktörü Omar Sharif gibiydim sanki...
Sadakat ile ihtiras arasında kalmış gibiydim;
Julie Christie ile Geraldine Chaplin’in zıt kadın karakterlerinin ortasında tenis topuna dönen; bir erkek figüran mıydım acaba?.. Doktor Jivago gibi?..
***
Buz tanecikleri halinde yağan kar bana Rusya’yı;
Rusya bana Doktor Jivago’yu;
Doktor Jivago bana, sadakat ile ihtirasın sembolü iki kadın arasında kalan dramatik aşk üçgenini hatırlattı...
Dorkor Jivago’nun müziğini içimde hissettim...
O muhteşem müziği içimden çaldım...
***
“Karda Aşk” önce bana Jivago’nun hüzünlü romantik yüzünü, karla kaplı Rusya ormanlardaki tren yolculuğunu, beyaz karlar arasında kalan bir aşk yuvasını, buzlar arasında kalan bir harabede ormanın derinliklerinde gerçekleşen bir kaçamak buluşmayı ve nice dramla trajediyi arka arkaya flashback’ledi...
İçimin titrediğini hissettim...
Mutluluğu bir türlü bulamayan hüzünlü Juri Jivago’nun öyküsünden, Boğaz’daki martıları seyrettim...
Romantikleştim...
***
Martılar beni Rusya’dan kopardılar...
Çekoslovakya’ya attılar...
Prag’a demirlediler...
Dün Boğaz’a buz tanecikleri şeklinde kar yağmaktaydı...
Dondurucu soğukta, rüzgar arkadan esmekteydi...
İnsanı öne doğru savurmaktaydı...
Soğukta ve tipide yarım saat kadar yürüdüm...
***
Rusya’nın kalın karlarında hüzünlü aşklar arasında ölümle dans eden Boris Pesternak’ın Doktor Jivago’suyla konuştum...
Çekoslovakya’nın karlarla kaplı, taşrasında; ormanlık alanda genç sevgilisi Tereca’yla birlikte; kamyonla ölüme direksiyon kıran Milan Kundera’nın Dr. Tomas’ını hüzünlü bir gülümsemeyle selamladım...
***
Onların yarım kalan aşklarını bütünleştirmek için, ölüme gittiklerini...
Böylece yarım kalan aşklarını sonsuzlaştırdıklarını ve ölümsüzleştirdiklerini anladım...
Onlar karlar ardasında çapkın aşklar yaşarken bile hüzünlü...
İki aşk arasında kalırken bile romantik sevdalı...
Yakışıklı dünyalarında kadınlar arasında hayatı yaşamaya çalışırken bile kesif bir dramın ortasındaydılar...
***
Dün onları düşünerek Boğaz’da yürüdüm...
Karda kendi ayak izimden ürkek izler bıraktım......
Boğaz’a kendi çapımda bir çeltik attım...
Martılarla, denizin ortasına bir konup bir yükseldim...
Dün iki doktorla; Jivago ve Tomash’la, martılar arasında Boğaz’ın karlı sularından hafif hafif süzüldüm...
Doktor Jivago çalıyordu içimde...
Boğaz’a kar yağıyordu...