Erkek ve tatmin edemediği kadın...
.
“Kadın popülizminin eteklerine sığınmak istemem, Dünya Kadınlar Günü’nde...” diye başlamıştım geçen yılki Kadınlar Günü yazıma...
“Kadını kutsayıp, vazgeçilmezliğini tekrarlayıp “Dünya Kadınlar Günü” yazısı niyetine vasat bir güzelleme yapmayı doğru bulmam...” diye devam etmiştim... Bu yıl pencereyi biraz daha açayım...
***
Gerçek şudur...
Bir erkek; kadının sonsuz ve sınırsız dünyasının duygusal yoğunluğunu...
Çeşitliliğini...
Duygusal ve tensel isteklerini tatmin edebileceğine inanmaz...
***
Erkek bir kadını tatmin edebileceğine inanmadığı ölçüde;
Yüzeyselliklerin verdiği böbürlenmelerle avunur...
Muhteşem ölçüde kadınların karşı koyamayacağı bir erkek olduğunu ispata yönelir...
Çok kadınla çok “kusursuz çapkınlıklar” yaptığını anlatmaya yeltenir...
***
Erkek kadını tatmin edemediği ölçüde, başka kadınlara yönelir...
Farklı kadınlarla beraber oldukça, beraberliği bilindikçe, nakıs zevahirini kurtaracağını düşünür...
***
Erkek kadına göre, yetersizdir...
Yetersizdir; çünkü kadın tarafından yetiştirilir...
Şekillendirilir...
Ustası ve hocası kadındır; Annesidir...
Ustasının ve Hoca’sının şekillendirmesini aşabilmesi...
Annesinin ona öğrettiklerinin üzerine “kadınla ilgili yeni değerler” katabilmesi...
Kattığı değerlerden yeni sentezler oluşturabilmesi...
Yeni sentezlerden çıkarttıklarından; kadınlara, fazlalık sunabilmesi neredeyse imkansızdır...
***
Erkek annesinden yani Hoca’sından öğrendiği kadardır;
İlerki yıllarında Hoca’sının yerine ikame ettiği kadınlarla “sağlama yaptığı oranda” ruhsal zenginliğe kavuşur...
Onun ötesinde bir yere taşamayacaktır...
***
Erkek; doğduğu andan itibaren annesine “kendisini gösterme dürtüsüyle” şekillenir...
Büyüdüğünde önce annesine; sonra da “annesinin yerine geçecek kadınlara kendini göstermek şeklinde” hayatı tescillenir...
Erkek kendisini ispat edeceği “cinsi, yani kadını” aşamaz...
Kadın erkeği yetiştirdiği için; “esas unsur”...
Erkek kadın tarafından yetiştirildiği için “tali unsur”dur...
*****
ERKEĞİN BİTTİĞİ ANLAR; KADININ BAŞLADIĞI ANLARDIR...
Erkek kadına karşı fiziksel olarak daha “fazla”dır...
Ancak aynı erkek cinsel olarak kadına karşı daha “az”dır...
Bir erkek; konu fiziksel güç gösterisine geldi mi kadını dövebilir...
Fiziksel gücünü kullanarak kadını taciz edebilir...
Kadına tecavüz edebilir...
Kadını öldürebilir...
Onu yaralayabilir...
***
Ancak kadına fiziksel güç kullanarak tacizde bulunabilse de, “kadının sayısız ve sınırsız cinsel gücü karşısında, yetersizdir...”
Kadının sevişme arzusu ve katsayısı karşısında çaresizdir...
Erkeğin “bittiği” anlar; kadının “başladığı” anlardır...
Doğanın sunduğu cinsel yetersizliğini; kapatabilmek için; günlük çapkınlıklarla “daha güçlü” portresi çizmeye yeltenir...
***
Doğa dengesizdir...
Kadının ruhu komplikedir...
Duyguları ve yoğunluğu derindir...
Cinselliği erkek cinselliğinin fersah fersah üstündedir...
Erkek kendi bilinçaltında yetersizliğinin farkındadır...
Yetersizliğini bildiğinden, kadını “cinsel açıdan hor görerek” aşağılayarak, denge sağlama uğraşı verir...
***
Kadınlara karşı “kendini güçlü gören erkek” sanıldığından çok daha azdır...
Kadını idare edebileceğine, onu çekip çevirebileceğine inanan erkek, nadirdir...
Salt beyin değil...
Sadece cinsel değil...
Yaratıcı güç de kadındır...
Bütün bunlara karşı; erkek dışarıda güç ve para kazanarak, doğanın ihtiyacına cevap verir...
***
Kadın erkeklerin kendinden çok daha “güçsüz” olduğunu bilir...
Bunu erkeğe hissettirmeyecektir...
Erkeği güçlü gösterir; ki kendi rahata ve huzura ersin...
Kadının erkeğe tavrıyla; annenin oğluna tavrı arasında bir fark yoktur...
Anne de çocuğunu pohpohlar...
Kadın da erkeğini pohpohladığı ölçüde rahatlar...
Tartışan kadınların sevilmemesi; kadın erkek eşitliğine inanmamaktan değil, anne figürünü yerine oturtamamaktan peydahlanır...
*****
KADININ; YARATTIĞI ERKEKLE, KARŞISINDA BULDUĞU ERKEK ARASINDAKİ FARK...
Kadının “hayati çelişkisi”; “yarattığı erkekle, aradığı erkek arasındaki derin farklılıktır...”
Fay hattıdır kırılmış ve ayrılmıştır...
Kadın erkeği yaratırken; kendine aşık, kendi onayını bekleyen, kendine bağımlı bir erkek çocuk yaratır...
Karşısına erkek çıktığında ise, “kadından ve anneden bağımsız; ona kol kanat gerecek güçlü bir erkek arayışındadır...”
Yetiştirdiği erkeğe; çocuğu olduğu için aşık; başka kadının yetiştirdiğine “kocası” olduğu için “takık”tır...
Müzmin arayışı bu yüzdendir...
***
Bir türlü ne aradığını bilememesi “esasen güçlüyü hiç bulamayacağını hissetmesindendir...”
Azıcık güçlü görünen bir erkek portresini; uzaktan görse de fark edecektir...
***
Kadın Kokusu filminde kör bir emekli yarbayı oynayan Al Pacino böyle bir erkek karakteri çizer...
***
Alexis Zorba “kadınla baş edebilen erkek karakterinin” tarihteki en nadide örneklerinden biridir...
***
-“Yatağında yalnız yatan her kadından bir erkek sorumludur...”
Bunu diyebilen bir erkek, “erkeğin güçsüzlüğünün kadının ise inanılmaz gücünün farkındadır...”
***
Zorba; buna karşın her lafının başında “şeytan götürsün kadını” diyecek kadar korkutucu bulur buna karşın kadını...
Çünkü Zorba da “Kadınsız bir hayatı düşünemezken, kadınlarla dolu bir hayatın başına belalar açtığını düşünür...”
***
Şöyle der Alexis Zorba kadın hakkında;
“Bu kararsızlık geçidini,
Bu günah testisini,
Bu şarlatanlık tapınağını
Bu hile otlarıyla kaplı tarlayı,
Bu cehennemin giriş yerini,
Bu kurnazlık taşan sepeti,
Bu bala benzeyen zehri,
Bu dünyaya bağlayan zinciri,
Yani bunların hepsi;
Kadını kim yarattı?..”
***
Kadınlar günü; mutlu ve kutlu olsun herkese...