En çok mizahını yaptığı Süleyman Demirel’di... İlk taziyeyi o yolladı...
.
O yaşarken yapılan belgeselinde “tiyatro yaparken bile içinin ‘sinema sinema’ diye gittiğini” söylüyor...
Oysa benim için Zeki Alasya-Metin Akpınar ikilisinin mizah ve sanat kalibrelerinin belirlendiği yer; “tiyatroydu...”
Onları sıradan bir komedyen olarak anılmaktan, bir sanatçı olarak addedilmeye götüren esas kilometre taşı yaptıkları tiyatroydu...
İstanbul’da Devekuşu Kabare tiyatrosunu kurmuş, orada oynuyorlardı.
***
O sezon Ankara’ya gelecekleri haber verildi...
Nasıl bilet bulunacak diye, tiyatro çevrelerinde endişenin dalga dalga yayıldığını fark etmiştim...
Tiyatroda mizah yoluyla Milliyetçi Cephe iktidarına; daha çok da Süleyman Demirel’e muhalefet ediyorlardı...
***
Aslında buna pek muhalefet denmezdi...
Süleyman Demirel’i ve arada bir de rahmetli Necmettin Erbakan’ı hicvediyorlardı...
Ankara’da Reklamlar ve Yasaklar oyununu oynayacaklardı...
***
Günler öncesinden biletler tükenmiş, seyirci sabırsızlıkla Zeki Alasya’nın Süleyman Demirel’i; Metin Akpınar’ın Necmettin Erbakan’ı taklit edeceği skeçleri bekliyordu...
***
Milliyetçi Cephe hükümetlerinin; Türkiye’de bir kesimi fena halde bunalttığı, yıprattığı yıllardı...
Toplumsal muhalefet, siyasi muhalefet, gençlik muhalefeti vardı var olmasına...
Hatta, olaylar muhalefet etmeyi de geçmiş, sokağa ve silaha yönelmişti...
***
Ancak muhalefet, sertleştikçe etkisizleşiyor, silahlar patladıkça demokrasi kimliksizleşiyordu...
Mizahın her zamankinden çok daha etkili olduğu günlerdi...
Zeki Alasya’yla Metin Akpınar da siyasileri hicvederek, toplumsal muhalefeti yakalamışlardı...
***
Devekuşu Kabare tiyatrosu üzerinden; Zeki Alasya’yla Metin Akpınar’ı dev bir sanat markası yapan olay, Demirel ve Erbakan taklitleriyle, hükümet üzerine yaptıkları kahkaha tufanı hicivlerdi...
***
Zeki Alasya; Süleyman Demirel’in siyah fötr şapkasını takar, boynunu ve gerdanını Süleyman Demirel gibi kıvırırdı... Onun milyonlar üzerinde “espri konusu olan” sözlerini onun mimikleriyle seslendirirdi...
Mesela Demirel’in “Yollar yürümekle aşınmaz...” sözünü hicvettiğinde, tiyatro salonundan kahkahalar diz boyu yükselmiş, salon alkıştan inlemişti...
***
Yıllar içinde Ertem Eğilmez filmleriyle, “Anadolu’dan İstanbul’a gelen uyanık ama saf Kayseri’li tiplemeleriyle” milyonların gözünde de taht kurdu Zeki Alasya’yla Metin Akpınar...
Ancak ben çevremde hala; “Onların tiyatro oyunlarını seyretmekle öğünürdüm...”
Onları aydınlar gözünde sanatkar kılan özellikleri buydu... Bir nebze de olsa siyasi muhalefeti mizah yoluyla yapıyor, toplumu rahatlatıyorlardı...
Milyonlara gülümsemeyi, kavga etmemeyi, kahkaha atarak olumsuz enerjiyi boşaltmayı öğretmeyi hedefliyorlardı...
***
Süleyman Demirel karakteri ve hicivleri; oyunlarındaki en büyük sermayeydi...
Zeki Alasya fötr şapkayı taktığında Süleyman Demirel’e olan benzerliğiyle diğer mizahçılara fark atıyordu...
***
Hayret...
Dün Zeki Alasya’nın ölümü sonrası ailesine ilk taziye mesajı gönderenlerden birinin Süleyman Demirel olduğunu gördüm... Demirel; Zeki Alasya’nın sanatçı kişiliğine atıfta bulunuyor ve ailesine sabırlar diliyordu...
*****
‘SÜLEYMAN DEMİREL Mİ ÖZELLİKLE İSTİYOR ZEKİ ALASYA’NIN KENDİ TAKLİDİNİ YAPMASINI?..’ DİYE DÜŞÜNÜRDÜK...
Zeki Alasya’nın “Gerdan kıvıran, boynunu Demirel gibi döndüren, Başbakan Süleyman Demirel taklidi” öyle bir tutmuştu ki; bir ara Süleyman Demirel’in, kendi popülaritesini artırabilmek için; bunu özellikle istediği söylenir oldu...
***
Sol çevrelerde ciddi ciddi; bu konu konuşuluyor, tartışılıyordu...
Demirel; kendisine yönelik toplumsal tepkinin yumuşaması, rahatlaması ve kahkahaya dönüşerek gazının alınmasını Zeki Alasya ve Devekuşu Kabare’nin; “kendi taklitlerini yapmasını özellikle istediği” şayiası yayıldı...
***
Acaba öyle miydi?..
Süleyman Demirel bilerek mi ses çıkarmıyor, bu hicivlerin devam etmesine göz yumuyordu?..
Bu sorunun net cevabını hiçbir zaman bulamadık...
Ancak bir konu gayet net ve açıktı...
Demirel; kendisinin karikatürize edilerek üzerinden yapılan hicivlere pek ses çıkarmıyordu...
Toplumsal muhalefetin mizah yoluyla kendini yansıtmasına duvar örmüyordu...
***
Mizah yoluyla siyasi liderleri hicvetme, bu yolla toplumsal stresi boşaltma, 1970’lerin sonlarında Türkiye’de çok etkili bir sanat anlayışıydı...
1980 darbesiyle; mizah ve taklit yoluyla hicvetme kültürü bir miktar kesintiye uğradı...
Özal döneminde yeniden patladı...
Şimdilerde pek esamesi okunmuyor...
Mizah; artık siyasi liderleri taklit yoluyla hicvetme yöntemini uygulamıyor...
Ya da buna uygun zemin pek bulamıyor diyelim...
*****
ZEKİ ALASYA’NIN ÖLÜMÜ MİZAHTA BİR DÖNEMİN SONU...
Zeki Alasya’nın ölümünü, ben Kayahan’ın ölümüyle aynı yere koyuyorum... Bu dev sanatçıların ölümleri; “İsimleri geçtiğinde sadece sanatçı kişilikleri akla gelen sanatçılar döneminin” yavaş yavaş kapandığını gösteriyor...
***
Türkiye’de artık sanatçılar; “politik mücadelenin bir figürü olarak faaliyet gösteriyorlar...”
Yandaş veya muhalif...
Gezici ya da karşıtı...
Artık her sanatçı, politikadaki duruş ve cephesine göre, itibarlanıyor, ya da itibarsızlaştırılıyor...
***
Hiç kimse sanatıyla değerlendirilemez bir hale geliyor... Her kesimin makbul olan ve makbul bulunmayıp yerin dibine batırdığı sanatçıları var artık...
Bunca yıl Zeki Alasya’nın hicvini yaptığı Süleyman Demirel, ailesine ilk taziyeyi gönderiyor dün...
***
Süleyman Demirel’i yıllarca hicvetse bile, Zeki Alasya muhalif bir sanatçı olarak anılmadı, Türkiye öyle kategorizasyonlara sol ve sağ dışında hiç girmedi.
***
Şimdi başka bir Türkiye, başka bir kültür var... Siyasetçilerin “esas star” olduğu, sanatçıların onlara yandaş veya muhalif konumlanarak, pozisyonlanabildiği bir Ortadoğu ülkesi burası...