Dedem; babam; ve oğlum...
.
Dedem; Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olarak doğuyor...
Osmanlı İmparatorluğu için savaşıyor... Sarıkamış’ta Rus ordularıyla savaşırken, ayak parmakları donuyor...
Parmaklarını kesiyorlar...
Dedem yaşarken, Osmanlı Birinci Dünya Savaşı’na giriyor...
***
O parçalanırken; yerine Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor... Dedem Osmanlı’nın bir vatandaşı olarak gece yatıyor, sabah artık Türkiye Cumhuriyeti var oluyor...
***
Onun yaşadığı topraklar, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içine giremiyorlar...
Dedem hasta yatağında “Türkiye; Türkiye” diyerek ölüyor... Babam dedemin manevi mirasını yükleniyor;
Türkiye doğumlu bir kızla evleniyor ve dedemin torununu yani “ben”i Türkiye’de doğurtuyor... Dedemin içinde yarım kalan özlemi; benim üzerimden gideriyor...
***
Bunlar benim ailemin Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi üzerinden yaşadığı aile tarihi...
Dedemle ben, aynı soyun parçasıyız...
Aynı genetiği taşıyoruz...
Aynı ailenin parçasıyız...
Ben soyadımı bile; dedemin mesleğinden alıyorum...
İki ayrı devletin vatandaşı olarak doğmak, bizim dede-torun ilişkimizi değiştirmiyor...
İki ayrı devlet olmak, bu toplumun insanlarını değiştirmiyor... Tarihte adı ne olursa olsun, hayat aynı aileler, aynı insanlar, ayni etnik kimlik ve karakter üzerinden devam ediyor...
***
19 Mayıs 1919; dedemden bana, kimliğimizin ve kültürümüzün değişmeden devam edeceğini gösteren, bir milli direnişin başlangıç noktası olarak aile tarihimize kaydoluyor...
***
Aşağıdaki yazım; 2013 yılının 19 Mayıs’ında devletlerin devamlılığını anlattığım çok önemli bir yazı...
Dedemden bana kalan aile, aynı genetik ve aynı etnik kimlik ile kültürle hayatına devam ediyor...
Oğlum aynı zincirin bir parçası olarak doğuyor... Aşağıdaki yazı bu açıdan çok önemsediğim bir yazı...
19 Mayıs’ta yine yayınlamayı, okuyucuya karşı bir görev addediyorum...
19 MAYIS VE OSMANLI...
Son yıllar Türkiye’nin “Neo Osmanlı”yı (Yeni Osmanlı), Osmanlı padişahlarını, Abdülhamit’i, Osmanlı’nın uygulamalarını tartışmaya, yaşam öyküsü olarak da Kanuni Sultan Süleyman’ı, İkinci Mehmet’i (Fatih) yaşamaya başladığı dönemdir... Bir imparatorluğu yok etmeye giden sürecin en dip noktasında, yeniden bir dirilişin meydana geldiği tarihtir 19 Mayıs 1919...
Bu coğrafyada yaşayan insanların, “sizler için hayat bitti” dendiği noktada, “Hayır bitmedi” deyişinin milli refleksidir 19 Mayıs ve o gün başlayan mücadele...
***
Hayatı eksik okuduğumuz yer, “19 Mayıs 1919’un, bu ülkenin ve milletin yeni diriliş mücadelesinin ilk elle tutulur refleksi olması gerçeği” değil...
Bu gerçek orada ve duruyor...
Kimsenin karşı çıkamayacağı, kimsenin zaten karşı çıkmaması gerektiği bir yerde duruyor...
19 Mayıs “bu ülkenin yeniden diriliş refleksinin tarihsel ve kutsal zamanlaması”dır... Eksik okuduğumuz nokta; “Devletlerin zaman içinde isim değiştirseler de, içlerinde ve derinlerinde bir devamlılık halinin olduğunu” anlamama gerçeğidir...
Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgiyle, dağılan ve yok olma sürecine giden Osmanlı, Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından mücadelesi 19 Mayıs’ta başlayan yeni Cumhuriyet’le “devlet” olarak örgütsel devamlılığını sürdürmüştür...
Yeni Cumhuriyet bağımsızdır...
İstiklali ve istikbali sağlamıştır bu topraklarda...
Ancak aynı zamanda yok edilmeye çalışılan Osmanlı’nın, bitmediğini, tarih sahnesinden ‘silindi’ gözükse de, yeni bir kimlik, hüviyet ve aidiyetle bu topraklarda varlığını sürdürdüğünün tescilidir...
***
Selçuklu’dan Osmanlı’ya devrolan tarihsel süreç, Osmanlı’dan da; 19 Mayıs 1919 direnişiyle, Türkiye Cumhuriyeti’ne geçmiştir...
“İstanbul’a oturan, emperyalist devletlere karşı Anadolu’dan başlayan mücadele biter gibi görünen Osmanlı’nın bitmeyip, yeni bir kimlikle yeniden dirilişinin mücadelesidir...”
Bu ‘diriliş’ işgal ve boyunduruk altına alınmaya çalışılan bir milletin, “şekil, şemal, kimlik ve felsefe” değişikliğiyle, yeni oluşan şartlara ve rüzgarlara uygun bir yapıyla ayakta kalabildiğini gösterdiği mücadeledir...
Milletlerin ve devletlerin tarihleri “derinlerde ilginç bir devamlılık ve benzerlikler” gösterir...
Osmanlı Miralay’ı Mustafa Kemal, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bir Cumhuriyet Mareşali’dir...
Ancak “Bu mareşal aynı zamanda bir Osmanlı miralayıdır...”
Mustafa Kemal’in askeri meslek kariyerindeki iki önemli durak, gerçekte bir milletin ayrı isimler, devletler aidiyetler ve rejimler altında devam eden tarihinin “özünde aynı ve bir” olduğunu gösteren ispatlardır...
***
19 Mayıs 1919’da Topkapı Sarayı’nın önündeki sahile gömülmeyeceği ve tarih sahnesinden silinmeyeceği anlaşılan bu millet, bugünden sonra da bölgede ve dünyada oluşan yeni şartlara, konjonktüre ve rüzgarlara yenilmeyecektir...
Tersine onların yeni rüzgarlarından, yeni bir sinerjiyle çıkmasını bilecektir...
Tarihin ve bu milletin her şart altında ayakta kalmasını becerebilen “siyasi diriliş refleksi” Anadolu’daki kardeş savaşını sona erdirecek “barışı sağlayacak”tır... Osmanlı Miralay’ı Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşı’ndaki direnişiyle, Samsun’a ayak basışındaki tarihsel köprü, aynı bireysel ve siyasi tarihin parçalarıdır...
***
19 Mayıs’ta Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basmasıyla başlayan “diriliş”, aslında Osmanlı’nın tarihten yok olmama savaşının ta kendisidir...
Çanakkale’deki Miralay’la, yıllar sonra Ankara’daki Mareşal aynı insandır...Miralay’ın Osmanlılığıyla, Mareşal’in Türkiyeliliği aynı nüvenin değişik tezahürleridir...
Osmanlı bugün Neo-Osmanlı biçiminde yeniden ayağa kalkmaya çalışıyorsa, bunu 19 Mayıs 1919’a borçludur... 19 Mayıs’ın varlığını; bizzat Osmanlı’ya borçlu olduğu gibi...
Bunları anlayamazsak tarihi doğru kavrayamayız... 19 Mayıs Bayramı’nız “geçmişten geleceğe uzanan tarihsel köprü”nün muhteşemliğinin bilinciyle; kutlu olsun tüm Türkiye’ye...
Her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa...