Çarşı’nın esbab-ı mucizesi...
.
Dün öğlen haberi Hürriyet’in internet sitesinden görüyorum...
Bir çırpıda okuyorum...
Yüreğim ferahlıyor...
Hayatın doğal gerçeğinin...
Eşyanın tabiatının...
Varoluşun şaşmaz natürünün...
ÇARŞI’nın esbab-ı mucizesinin...
Anlamı bir haber bu...
***
Şöyle diyor;
“Kamuoyunda ‘Çarşı davası’ olarak bilinen, Gezi olaylarında ‘hükümeti devirmeye teşebbüs’ ettikleri iddiasıyla suçlanan 35 sanığın yargılanmasına İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi...
Yaklaşık 2 saat süren davada ilginç gelişmeler yaşandı..
İddianamede şikayetçi olarak görülen polis memurları, Çarşı Grubu’ndan şikayetçi olmadıklarını söylerken yine iddianamede ‘bomba düzeneği’ olarak geçen ve sanıklardan birinin evinde bulunan ‘pet şişe ve içindeki madde’ tanık polisler tarafından doğrulanmadı... Dava 26 Haziran’a ertelendi...
Çarşı Davası’nda karar muhtemelen 26 Haziran’daki duruşmada açıklanacak...”
***
O an aklıma 18 Aralık’ta yazdığım “Çarşı” yazısı geliyor...
“Bomba düzeneği olduğu söylenen maddeyi” tanık polisler doğrulamıyorlar artık...
Tanık polisler Çarşı grubuna yönelik “şikayetlerini bir bir geri alıyorlar...”
Çarşı grubunun üyeleri; “bizim darbeyle işimiz olmaz...” diyorlar...
Çarşı’nın esbab-ı mucizesini anlattığım 18 Aralık 2014 tarihli yazı gözümün önüne geliyor...
***
İnsanın hayatının belli anları vardır... Zor zamanlarda, akıntının ters estiği yıllarda, aylarda, günlerde; yüreğinizin sesini dinler, akıntıyı es geçer, ‘sağır edici enformasyon bombardımanını’ aklın süzgeciyle sezer ve “inandığınız insani duruşu” sergilersiniz...
Nadir ve nadidedir o anlar...
O anlardan biriydi 18 Aralık 2014 günü kalemden çıkan ÇARŞI’nın esbab-ı mucizesi yazısı...
*****
YAŞASIN ÇARŞI...
Üç büyükler arasında;
En büyük haksızlıklara uğramış bir kulüp...
Hakemlerin gadrine en çok uğramış bir camia...
Haksızlıklara...
Göz göre göre elinden alınan şampiyonluklara...
Onursuz birinciliklere karşın...
Şerefli ikinciliklerden mütevellit teselliyle yetinen bir aidiyet...
***
Hakem kırmızılarına...
Federasyon kayırmalarına...
Futbol ilahlarına karşı...
Desibeliyle ayakta kalmaya çalışan bir isyan;
***
Yeşilin üzerinde; siyah giymiş adamların “beş kartla kırmızıya boyadığı takımın” çaresiz isyanını;
“Sendeki bu büyük taraftar...
Bir gün coşar bir ağlar...
Seni bu sesler oyalar...
Aldırma Kartal Aldırma” şeklinde teselli haline getiren bir grup...
Gücünü nasıl silahtan, tanktan, toptan, tüfekten ve namludan alan bir darbenin mimarı olabilir?..
***
Mahkeme Başkanı soruyor;
-“Darbe yapmaya çalışmakla suçlanıyorsunuz...”
Cem Yakışkan cevap veriyor;
-“Darbe yapacak gücümüz olsaydı, Beşiktaş’ı şampiyon yapardık Hakim Bey...”
***
Bir ahval bu kadar sarih izah edilebilir mi acaba?..
Bir durum böylesine veciz özetlenebilir mi?..
Ezelden beri yaşatılan bir mağduriyet; bu kadar “ibretlik vesika” niyetine tarihin kaydına geçebilir mi?
***
Beşiktaş;
Bir asrı aşan tarihinde ne zaman “darbeyle şampiyon oldu ki, cefakar taraftarı darbeyle iktidar değiştirmeye talip olsun?..”
Beşiktaş Ve Çarşı “darbeci olamaz...” Beşiktaş’ın ve Çarşı’nın kültüründe “darbecilik” olamaz...
Darbeci olsaydı, “iktidarı darbeyle değiştireceğine önce darbe yöntemleriyle şampiyon olmaya çalışırdı...” Beşiktaş ve Çarşı...
Darbeci bir kulübün metazori şiarı;
“Şerefli İkincilikler” olmaz...
O “geni” şerefli ikinciliklerde bulmazsınız...
***
Şampiyonlukları elinden alınan bir kulübün asi ruh sahibi taraftarı, güçten ve namludan ‘iktidar’ ummaz...
Mağrurun yöntemlerinden, hayatı boyunca çile çekmiş bir taraftar grubu, silahın vurucu gücünden fantezi üretmez... Şikelerden mağdur ve muzdarip olmuş bir aidiyet; “şikeye ve darbeye” tenezzül etmez..
***
Beşiktaş ve Çarşı demek protesto demek olabilir...
Asi ruh anlamına gelebilir...
Che Quevera’ya, Deniz Gezmiş’e öykünebilir...
Ne ki; zinhar Pinoche’ye, Salazar’a, Franco’ya; Hitler’e ya da türdeşlerine öykünmez... Çarşı’yı asabilirsiniz...
Ama Çarşı’yı darbeci yapamazsınız...
***
Çarşı darbeci olmaz...
Çünkü; Çarşı olmak; halk olmak, halkın içinde, halkın kendisi olmak demek...
Çarşı Ruhu darbeci olmaz...
Çünkü Çarşı olmak; haksızlığı protesto demek, mağduriyete isyan demek, vicdan demek, haksızlığa karşı hak diyerek; “mağdur bir vakur” halinde bunu savunabilmek demek...
***
Darbenin ideolojisiyle; ÇARŞI’nın ideolojisi birbirine geçmez... Birbiriyle örtüşmez...
Birbiriyle uyuşmaz...
Ten uyumu gerçekleşmez...
Vuslat hasıl olmaz!..
***
Çarşı “güç” değil; güçsüzün sesidir...
Çarşı; tanklarla, toplarla, namlularla yapılan darbe değil...
Tanklara, toplara karşı durabilen etten, kemikten, duygudan, kalpten bir insani protesto demektir...
Tanklar ve namlular ne kadar silahsalar... Çarşı o kadar insan; o kadar et, kemik, o kadar kalp, o kadar ruhtur...
Halk darbeci olmaz...
Çarşı halktır, sivildir, darbeci olmaz, olamaz...
***
Çarşı’nın ne büyük mağduriyetlerin...
Ne büyük ideallerin...
Ne kutsal direnişlerin...
Ne bitmez bir asi ruhun...
Rüyalarda bile kavuşulamayacak ne hayallerin... Eseri olduğunu Gülay Sözmen şöyle anlatıyor; Mahkeme Başkanı;
-“Telefonda ‘Çarşı yürürse ihtilal olur’ demişsin...” diyor...
Gülay Sözmen cevap veriyor;
-“Ya biz Çarşı’yız Hakim Bey... Hissederiz öye kendimizi... Ne ihtilali?..”
***
“Bu asla veda değil...
Biz yine geleceğiz...
Halayla türkülerle...
Yer gök inleteceğiz...
Taş olsun şu kalbimiz...
Unutsak bir an seni...
Seviyoruz Beşiktaş...
Evvel ezelden beri...”